18 Ekim 2011 Salı

Millennium üçlemesi

Zamanımızın bir kadın kahramanı: Lisbeth Salander

Çok satan kitaplara mesafeli duran okurlardanım. Ama ekonomi muhabiri arkadaşım Ahmet Kıvanç “Gazetecilik dersi alır gibi okudum” diye salık verince Millennium üçlemesinin ilk kitabı olan Ejderha Dövmeli Kız’ı okumaya başladım. Arkasından, Ateşle Oynayan Kız’ı bir solukta okudum. Toplam 1325 sayfalık iki kitabı kısa sürede uykusuz gecelerde bitirdim. Sırada, 3. kitap Arı Kovanına Çomak Sokan Kız var.
http://tureykose.blogspot.com/2011/10/millennium-uclemesi.html


Üçleme, 41 ülkede 20 milyona yaklaşan satış rakamı ve kazandığı edebiyat ödülleri ile kitap endüstrisi için bir fenomen olmuş. İsveçli yazar Stieg Larsson, ırkçılığa, neo-nazi gruplara ve her türlü ayrımcılığa karşı mücadele etmiş, gazetecilik, fotoğrafçılık yapmış. Larsson tüm dünyada milyonlarca satan bu üçlemenin ilk kitabının bile basıldığını göremeden yaşamını yitirmiş. Lisbeth Salander ile gazeteci Mikael Blomkvist’in maceralarında sistem eleştirisi de var, tutku da, şiddet de. Ekonomi yazarı gazeteci Blomkvist, Millennium dergisini çıkarıyor. İsveç’in önde gelen bir sanayi devinin sahtekarlıklarını açığa çıkarmak isterken hapis cezasına çarptırılıyor. Bu sırada bir başka ünlü zenginin ailesi hakkında kitap yazmasını istemesi üzerine başladığı araştırmalar sırasında bir şirkette araştırmacı olarak çalışan Lisbeth Salander ile yolları kesişiyor. İlk kitabın asıl adı “Kadınlardan nefret eden erkekler”. Blomkvist kapitalizmle hesaplaşıyor, Salander ise “kadınlardan nefret eden erkeklerle”. Blomkvist kalemini kullanıyor; Salander ise kitaplardaki saldırgan erkeklerin bildikleri-anladıkları dilde, şiddetin diliyle konuşuyor...

Kitaplarda, neoliberalizme sert bir eleştiri var. “Sistemli sahtekarlık”, “Wennerström’den, genç borsa simsarlarının yer aldığı yakın çevresinden, ortaklarından ve Armani kostümlü avukatlarından, bir soyguncu çetesi ya da eroin tüccarlarından bahsedilir gibi bahsediliyordu” gibi ifadeler dikkati çekiyor. Başta on kitap olarak tasarlanan ancak yazarın ölümüyle üç kitapta kalan bu roman dizisinde refah toplumu İsveç’te kadınlara yönelik cinsel şiddet, tecavüz ve fuhuş sektörü konusunda çarpıcı bilgiler ediniyoruz. Bereket, “mağdur” olan Lisbet Salander, hem kendisi, hem de diğer kadınların intikamını alıyor. Salander, çok etkileyici bir karakter. Hayat hikayesinin çevresindekilerce bilinen versiyonuyla kavranamayacak kadar “başka-bambaşka” hayatı olan bir kadın. Ufak tefek, kendisini dünyaya kapatmış, gizemli, hacker, dövüş ustası, biseksüel, feminist... Bir de güzel olsa, Hollywood’un bayılacağı karakterlerden. Neyse ki, ikinci kitapta bu konuya da el atıp şaşırtmaya devam ediyor. Elbette sinema da bu kitaplara kayıtsız kalmamış ve filmler çekilmiş, ancak henüz izlemedim.

Kitabın arkasındaki övgü alıntılarından biri Nobelli yazar Mario Vargas Llosa’ya ait. Llosa, “Kurgunun ölümsüzlüğüne hoş geldin, Lisbeth Salandar” sözleriyle kitabı yüceltiyor. Bazen, “kolay” “çok satar” kitaplar okumak -da- iyidir...

---

Millennium Üçlemesi, Pegasus yayınları
-----------------------------
Cumhuriyet Ankara ekinde 14 Ekim 2011 tarihinde yayımlandı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder