1 Haziran 2011 Çarşamba
Stendhal’ın ‘Ayna’sından Aşka Bakmak
Klasiklere dönmek; güncel, sığ, moda okumalarda yaşadığınız düş kırıklıklarına her zaman iyi gelir. Okuru arındırır, yüceltir, daha yüksek bir düzeye çağırır ve götürür.
Stendhal’ın “Kırmızı ve Siyah”ını okurken bir kez daha okur olarak bu “yükselme” duygusunu yaşadım.
http://tureykose.blogspot.com/2011/06/stendhaln-aynasndan-aska-bakmak.html
Kitaba başlarken bu iki rengin “aşk” ve “ölüm”ü simgelediğini düşünmüştüm. Ya da aşkın tutkulu yanıyla, karanlık yanını. Oysa adını ordunun kırmızı giysileriyle ruhban sınıfının siyah cüppelerinden alıyormuş. 1783-1842 yılları arasında yaşamış olan Stendhal, bu kitapta gerçek bir öyküden yola çıkmış. Çocuklarına ders verdiği evin hanımına aşık olan ve işine son verilince de kadını öldüren ve idama mahkum edilen bir gençle ilgili haber 700 sayfayı aşan bir romana dönüşmüş. “Zengin kız-fakir erkek” teması yüzyıllardır çok tüketilmiş, çok aşındırılmış bir tema olabilir. Ancak Stendhal’ın yaşadığı dönemin koşulları göz önüne alınırsa, böyle bir ilişkiyi bir roman kurgusu içinde bile tasarlamanın kolay olmadığı görülür. Kitapta anlatılanlar o dönem için o kadar aykırı ki, yazar “Hem erdemli, hem de namuslu yüzyılımızda Mathilde’in kişiliğinde bir kızın bulunmasına imkân olmadığını söyledikten sonra artık bu sevimli genç kızın çılgınlıklarını yazarken okuyucuları kızdırmaktan eskisi kadar korkmuyorum” diyor. İlişki o dönem için o kadar “imkânsız” ki, yazar edebiyat tarihine geçen o ünlü cümleleriyle kendisini korumaya çalışıyor: “Roman dediğimiz büyük bir caddede gezdirilen bir aynadır. Bazen size göğün maviliğini gösterir, bazen de yollardaki balçık çukurlarının çamurunu. Siz de çantasında aynayı taşıyan kişiyi ahlâksızlıkla suçlarsınız.”
Kitabın erkek kahramanı Julien Sorel, belediye başkanının evinde çocuklarının eğitimi için görevlendirilir. Başkanın eşi Madam Renal kendisine âşık olur. Bu ilişki en başında Sorel için bir üst sınıftan öç almadır, ancak daha sonra âşık olur ve dedikoduların yaygınlaşması üzerine ayrılmak zorunda kalır. Kitabın ikinci bölümünde Sorel; bu kez Paris’te zengin ve soylu bir adamın sekreteridir ve evin zengin ve şımarık kızı Mathilde’e aşık olur. Sorel üst sınıftan kadınların aşkında kendi yükselişini, zaferini, başarısını görür, arar. Mathilde ise dönemin ahlâkına, kurallarına boş veren, meydan okuyan, her şeyini yitiren kadın rolünü sahiplenir. Roman, Sorel’in giyotine gitmesiyle biterken, son sözleri yine sınıfsal bir başkaldırı:
“Beyler, sizin sınıfınızdan biri olmak şerefine ulaşmış değilim. Benim şahsımda kör talihine baş kaldırmış bir köylü görüyorsunuz. (…) Beni burada yargılayanlar benim sınıfımdan olmadıkları için elbette bana verilecek ceza çok daha ağır olacaktır. Jüri üyeleri arasında hiç zengin olmuş köylü göremiyorum, hepsi de bana fena halde öfkelenmiş burjuvalar.”
Bu alıntılar kitabın politik yanı çok öne çıkmış bir roman olduğunu düşündürmemeli. Nitekim, yazar da “Siyaset, edebiyatın boynuna bağlı bir taştır, altı aya kalmadan onu batırıverir” diyor. Stendhal’ın tutkunun yakıcı kırmızısını da, yıkıcı siyahını da; aşkın “sınıfsal” yanını da ustalıkla anlattığı Kırmızı ve Siyah, okura “klasik” bir şölen vaat ediyor.
Cumhuriyet Ankara Eki'nde yayımlandı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Merhabalar,
YanıtlaSilGeçtiğimiz günlerde Stendhal’ın Kırmızı ve Siyah adlı romanını bitirmiştim. Yazarla bu romanı sayesinde tanıştım.
Kırmızı ve Siyah, ilk baskısı 1830’da yapılan, psikolojik romanın kurucusu Fransız yazar Stendhal’ın romanıdır.
Türkçeye Kızıl ile Kara olarak da çevrilmiştir.
Kitapta; kırmızı sözcüğü devrim düşüncesine, siyah da din düşüncesine simge olarak kullanılmıştır.
Kitaptan beğendiğim alıntılar:
-Zarar vermeyi seviyor, demek ki mutsuz.
-Aramızdaki engel, toplumdaki yeriniz değil, kişiliğinizdir. Beni sekiz gün sevebileceğiniz konusunda, kendi kendinize güvence verebilir misiniz?
Devamı ve daha fazlası için bloğumu ziyaret edebilirsiniz: http://www.ebrubektasoglu.com/yazi/stendhal-kirmizi-ve-siyah-kitap-yorumu/