Hızlandıkça “hikayesizleşen” erkekler
Yavaşlamak, hızlanmak ve “intihar”da durmak…
Behiç Ak’ın Uyku Şehir kitabı; erkeklere, İstanbul’a, yavaşlamaya, hızlanmaya ve intiharda “durmaya” dair bir kitap…Yavaşlığa övgü, hıza yergi ve çağdaş dünyanın erkeklerinin “hikayelerini” yitirmesine ilişkin bir anlatı… Hızlandıkça “hatıra”lardan olan, “hatıra”lar biriktiremedikçe -tükettiğini sandığı- hayat tarafından tüketilen, hayatına bir “anlam” katamayan, bir “değer” biçemeyen erkeklerin giderek yalnızlaşmasının ve “hikayesizleşmesinin” kitabı…
15 Aralık 2011 Perşembe
11 Kasım 2011 Cuma
Turhan Kayaoğlu'ndan 'Ressam Avni'nin Son Yılı'
Bir roman kahramanı olarak Avni Arbaş
Turhan Kayaoğlu, kahramanlarını kurgusal karakterlere dönüştürerek hayatlarını romanlaştırıyor Ressam Avni'nin Son Yılı'nda. Kayaoğlu, romanın baş karakteri ressam Avni üzerinden Avni Arbaş'ın yaşamının son bir yılını anlatıyor okuyucuya. Gerçek kişilerden ve hayatlardan yola çıkan yazar, romanına biyografik ve otobiyografik özellikleri de taşıyor. Erkekler arası dostluk, ölüm, yaşlılık, aidiyet-yabancılık, milliyetçilik-yurtseverlik-yurtsuzluk ve aşk kitapta derinlemesine işlenen temalar. Ayrıca yazarın, Avni Arbaş'la yollarının kesiştiği Foça da kitabın bir diğer kahramanı olarak dikkat çekiyor.
18 Ekim 2011 Salı
Millennium üçlemesi
Zamanımızın bir kadın kahramanı: Lisbeth Salander
Çok satan kitaplara mesafeli duran okurlardanım. Ama ekonomi muhabiri arkadaşım Ahmet Kıvanç “Gazetecilik dersi alır gibi okudum” diye salık verince Millennium üçlemesinin ilk kitabı olan Ejderha Dövmeli Kız’ı okumaya başladım. Arkasından, Ateşle Oynayan Kız’ı bir solukta okudum. Toplam 1325 sayfalık iki kitabı kısa sürede uykusuz gecelerde bitirdim. Sırada, 3. kitap Arı Kovanına Çomak Sokan Kız var.
Çok satan kitaplara mesafeli duran okurlardanım. Ama ekonomi muhabiri arkadaşım Ahmet Kıvanç “Gazetecilik dersi alır gibi okudum” diye salık verince Millennium üçlemesinin ilk kitabı olan Ejderha Dövmeli Kız’ı okumaya başladım. Arkasından, Ateşle Oynayan Kız’ı bir solukta okudum. Toplam 1325 sayfalık iki kitabı kısa sürede uykusuz gecelerde bitirdim. Sırada, 3. kitap Arı Kovanına Çomak Sokan Kız var.
30 Eylül 2011 Cuma
Alain De Botton’dan Ateistler İçin Din
Londra’da yaşayan İsviçreli yazar Alain De Botton, gündelik yaşamın felsefesini yaptığı kitaplarıyla ülkemizde de çok okunan yazarlardan biri oldu. Öyle ki, son kitabı Ateistler İçin Din-Bir İnanmayanın Din Kullanım Kılavuzu, İngiltere’den önce Türkiye’de yayımlanmış. Yazar, kitapta Hristiyanlık, Yahudilik ve Budizmi “seküler yaşamda yararlı olabilecek” unsurlar açısından inceliyor.
20 Eylül 2011 Salı
Ressam Avni’nin Son Yılı
“Gerçek” hayat hikayeleri “roman”laşırken...
Turhan Kayaoğlu’nun Ressam Avni’nin Son Yılı romanı hem “biyografik”, hem de “otobiyografik” roman özellikleri taşıyor. Kitapta Ressam Avni’nin soyadı hiç anılmıyor -ancak Avni Arbaş olduğunu anlıyoruz- bu anlamda “biyografik” özelliği baskın. Öte yandan, yazar Turhan Kayaoğlu’nun yaşamı roman kahramanı Engin ile koşutluklar taşıdığından “otobiyografik” özelliği de öne çıkıyor. “Gerçek” kişilerden yola çıkan Turhan Kayaoğlu, kahramanlarını kurgusal karakterlere dönüştürerek hayatlarını “romanlaştırıyor”....
Turhan Kayaoğlu’nun Ressam Avni’nin Son Yılı romanı hem “biyografik”, hem de “otobiyografik” roman özellikleri taşıyor. Kitapta Ressam Avni’nin soyadı hiç anılmıyor -ancak Avni Arbaş olduğunu anlıyoruz- bu anlamda “biyografik” özelliği baskın. Öte yandan, yazar Turhan Kayaoğlu’nun yaşamı roman kahramanı Engin ile koşutluklar taşıdığından “otobiyografik” özelliği de öne çıkıyor. “Gerçek” kişilerden yola çıkan Turhan Kayaoğlu, kahramanlarını kurgusal karakterlere dönüştürerek hayatlarını “romanlaştırıyor”....
14 Eylül 2011 Çarşamba
“Romantik Komünist” Nazım Hikmet
Tatilde Nazım Hikmet’i anlatan iki kitap okudum arkaya arkaya. Hıfzı Topuz’un roman kurgusuyla yazılmış Hava Kurşun Gibi Ağır kitabı ve Saime Göksu ile Edward Timms’in yazdığı Romantik Komünist adlı biyografi.
3 Eylül 2011 Cumartesi
‘Çağ’ları Aşan Aşklar
Mehmet İnanç Turan’ın Tarihin Silinmez Mürekkepli Aşkları adlı kitabı zamana yenilmeyen, çağları aşan, kuşaktan kuşağa anlatılan, yazılan, resmedilen, ilham veren “aşk”ları anlatıyor...
Kitapta yazar, sanatçı ve devlet adamlarının “aşık” kimlikleriyle öyküleri var. Aşk, en sert muktedirleri bile “tutsağa” çeviriverir. Bakınız; “Benim tek metresim iktidardır” diyen Napolyon Bonaparte’ın Josephine’e yazdığı mektuplara. “Kıskanç olduğumu sanıyordum ama yemin ederim böyle bir şey söz konusu değil. Senin üzüntülü olduğunu bilmektense, sanırım ben kendi elimle sana bir sevgili bulurdum” diyebilen bir Napolyon’u gözünüzün önüne getirebiliyor musunuz? Ya da, Freud’u “hayatı boyunca tek kadına aşık olmuş, kıskanç bir erkek” kimliğiyle özdeşleştirebiliyor musunuz? “Kadına mı gidiyorsun kırbacını unutma!” buyuran Nietzche’nin Lou Salome karşısında yaşadıkları da pek öyle eli “kırbaçlı” erkek görüntüsüyle örtüşmüyor...
http://tureykose.blogspot.com/2011/09/caglar-asan-asklar.html
Aşk olur da, ihanet, üçüncü kişiler, acı çekenler, çektirenler olmaz mı? Mayakovski’nin iki kız kardeş Lili Brik ve Elsa Trıolet’le yaşadığı aşklar bir roman gibi okunuyor. Bu iki kız kardeş, Mayakovski ve Aragon’un esin kaynağı olarak da edebiyat tarihinde bir yere sahip. Gala da dahilere esin kaynağı olarak sanat tarihine geçmiş başka bir özgür “aşk” kadını. Hani o güzelim “Okul defterlerine, sırama, ağaçlara, kumlar, karlar üstüne yazarım adını, özgürlük” şiirini yazan Eluard’ın erotik bir tutkuyla bağlı olduğu Gala’ya daha sonra da ressam Salvador Dali tutulur. Edebiyatseverler, Avusturyalı yazar Stefan Zweig ile eşi Lotte’nin birlikte intihar etme öyküsünü bilir. Bu kitapta Zweig’in önceki eşi Maria von Winternitz adlı yazarla inişli çıkışlı ilişkisini de öğreniyoruz. Zweig, intiharından önce de Friderike’ye bir veda mektubu yazmış. Frederike bu mektupları daha sonra yayımlamış, ancak “Lotte ve Stefan” diye imzalanmış mektuplardan “Lotte”in adını silerek. Kıskançlığı birlikte ölüme gitmiş iki insana saygısızlık yapmasını önleyememiştir.
“Tarihin silinmez mürekkepli” aşklarında aşkın tüm halleri var. İlk çarpılma, tutulma, tutku, kıskançlık, ihanet, umut, sancılı tükeniş ve “son” halleri. Kitapta aşka dair bir çok tanım, özlü söz de var... Ama aşk “söz” dinler mi, tanımlara sığar mı? Bizet’in operasında Carmen’in dediği gibi; “Aşk bir çingene çocuğudur, yasa tanımaz”...
_____
Tarihin Silinmez Mürekkepli Aşkları, Mehmet İnanç Turan, Kalkedon Yayıncılık, 364 sayfa.
------------------------------------------
26 Ağustos 2011 tarihinde Cumhuriyet Ankara ekinde yayımlandı.
Kitapta yazar, sanatçı ve devlet adamlarının “aşık” kimlikleriyle öyküleri var. Aşk, en sert muktedirleri bile “tutsağa” çeviriverir. Bakınız; “Benim tek metresim iktidardır” diyen Napolyon Bonaparte’ın Josephine’e yazdığı mektuplara. “Kıskanç olduğumu sanıyordum ama yemin ederim böyle bir şey söz konusu değil. Senin üzüntülü olduğunu bilmektense, sanırım ben kendi elimle sana bir sevgili bulurdum” diyebilen bir Napolyon’u gözünüzün önüne getirebiliyor musunuz? Ya da, Freud’u “hayatı boyunca tek kadına aşık olmuş, kıskanç bir erkek” kimliğiyle özdeşleştirebiliyor musunuz? “Kadına mı gidiyorsun kırbacını unutma!” buyuran Nietzche’nin Lou Salome karşısında yaşadıkları da pek öyle eli “kırbaçlı” erkek görüntüsüyle örtüşmüyor...
http://tureykose.blogspot.com/2011/09/caglar-asan-asklar.html
Aşk olur da, ihanet, üçüncü kişiler, acı çekenler, çektirenler olmaz mı? Mayakovski’nin iki kız kardeş Lili Brik ve Elsa Trıolet’le yaşadığı aşklar bir roman gibi okunuyor. Bu iki kız kardeş, Mayakovski ve Aragon’un esin kaynağı olarak da edebiyat tarihinde bir yere sahip. Gala da dahilere esin kaynağı olarak sanat tarihine geçmiş başka bir özgür “aşk” kadını. Hani o güzelim “Okul defterlerine, sırama, ağaçlara, kumlar, karlar üstüne yazarım adını, özgürlük” şiirini yazan Eluard’ın erotik bir tutkuyla bağlı olduğu Gala’ya daha sonra da ressam Salvador Dali tutulur. Edebiyatseverler, Avusturyalı yazar Stefan Zweig ile eşi Lotte’nin birlikte intihar etme öyküsünü bilir. Bu kitapta Zweig’in önceki eşi Maria von Winternitz adlı yazarla inişli çıkışlı ilişkisini de öğreniyoruz. Zweig, intiharından önce de Friderike’ye bir veda mektubu yazmış. Frederike bu mektupları daha sonra yayımlamış, ancak “Lotte ve Stefan” diye imzalanmış mektuplardan “Lotte”in adını silerek. Kıskançlığı birlikte ölüme gitmiş iki insana saygısızlık yapmasını önleyememiştir.
“Tarihin silinmez mürekkepli” aşklarında aşkın tüm halleri var. İlk çarpılma, tutulma, tutku, kıskançlık, ihanet, umut, sancılı tükeniş ve “son” halleri. Kitapta aşka dair bir çok tanım, özlü söz de var... Ama aşk “söz” dinler mi, tanımlara sığar mı? Bizet’in operasında Carmen’in dediği gibi; “Aşk bir çingene çocuğudur, yasa tanımaz”...
_____
Tarihin Silinmez Mürekkepli Aşkları, Mehmet İnanç Turan, Kalkedon Yayıncılık, 364 sayfa.
------------------------------------------
26 Ağustos 2011 tarihinde Cumhuriyet Ankara ekinde yayımlandı.
23 Ağustos 2011 Salı
“Ecinniler-Rusça Katiplar ve Onları Okuyanlarla Maceralar”
Akademisyen, roman kahramanları arasına karışırsa!
“Ecinniler-Rusça Katiplar ve Onları Okuyanlarla Maceralar” , New York’ta doğan, Stanford Üniversitesi’nde karşılaştırmalı edebiyat doktorası yapan Elif Batuman’ın ilk kitabı.
Öyle sadece akademisyenler için yazılmış görünen, karmaşık kuramsal ifadeler, içinden çıkılması zor çeviri cümlelerle okuru bunaltan kitaplardan değil. Tersine eğlenceli, bilgilendirici.
“Ecinniler-Rusça Katiplar ve Onları Okuyanlarla Maceralar” , New York’ta doğan, Stanford Üniversitesi’nde karşılaştırmalı edebiyat doktorası yapan Elif Batuman’ın ilk kitabı.
Öyle sadece akademisyenler için yazılmış görünen, karmaşık kuramsal ifadeler, içinden çıkılması zor çeviri cümlelerle okuru bunaltan kitaplardan değil. Tersine eğlenceli, bilgilendirici.
5 Ağustos 2011 Cuma
'Pop roman' yıldızı Elif Şafak / Flaubert ‘Madam Bovary’ pozu verseydi!..
Elif Şafak’ın son kitabı İskender, kapağında yazarın “erkek kılığında” bir fotoğrafıyla raflarda. Şafak kitabının kapağında erkek suretinde görünürken; Ayşe Arman’a verdiği röportajda ise tersine tuvaletler giymiş, buğulu bakışlı kadın fotoğraflarıyla tanıtım kampanyasını yürütüyor. Sonra bakıyorsunuz, Ramazan vesilesiyle bir TV programında -Mercan Dede ve arka planda bir semazen eşliğinde- Aşk’tan bölümler okuyor...
29 Temmuz 2011 Cuma
Murathan Mungan'dan: Şairin Romanı/ “Şair”in “romancı” olarak “uzun rüya”sı
Murathan Mungan’ın “Şairin Romanı”, “şair”in kadim zamanlarda geçen ütopyasının romanı. Kitap yayımlandığında hemen okumaya başladım, ancak kesintisiz okuma olanağı bulamadığından bıraktım. Meclis tatile girdikten sonra yeniden kitabı elime aldım ve kendimi Mungan’ın o görkemli söz-sözcük-hayal şölenlerine bıraktım. Kitabı bitirdikten, cinayetlerin esrarının çözülmesinden sonra geriye dönüp bazı bölümleri yeniden okudum. Ne de olsa, “İnsan hayatı hayal ile hakikat arasında kestirme yollar aramakla geçiyor”. Bazen bu “kestirme yollara” kolayca sapıveriyor okur...
15 Temmuz 2011 Cuma
Montparnasse’lı Kiki
“Sefalet”le “sefahat” arasında bir hayat
Fotoğrafseverler 20. yüzyılın en önemli fotoğrafçılarından Man Ray’ın bir kadının sırtını viyolonsele çevirdiği ünlü fotoğrafı bilirler. İşte “Montparnasse’lı Kiki”, bu fotoğrafın modeli. Sadece onun mu? Man Ray’ın birçok fotoğrafının yanısıra Kisling, Foujita, Utrillo ve Leger gibi sanatçıların da modeli olarak resim tarihinde önemli bir yeri var. Kiki, 1920’lerin Montparnasse’ında birinci ve ikinci dünya savaşları arasında bohem sanat çevreleri içinde döneminin en önemli kadın karakterleri arasında yer alıyor. Uzun yıllar Man Ray’ın sevgilisi olan Kiki; sadece fotoğrafçıların, ressamların “model”i değil, döneminin “daha fazla” özgürlük arayışındaki kadınları için de öncü bir “model” olmuş...
Fotoğrafseverler 20. yüzyılın en önemli fotoğrafçılarından Man Ray’ın bir kadının sırtını viyolonsele çevirdiği ünlü fotoğrafı bilirler. İşte “Montparnasse’lı Kiki”, bu fotoğrafın modeli. Sadece onun mu? Man Ray’ın birçok fotoğrafının yanısıra Kisling, Foujita, Utrillo ve Leger gibi sanatçıların da modeli olarak resim tarihinde önemli bir yeri var. Kiki, 1920’lerin Montparnasse’ında birinci ve ikinci dünya savaşları arasında bohem sanat çevreleri içinde döneminin en önemli kadın karakterleri arasında yer alıyor. Uzun yıllar Man Ray’ın sevgilisi olan Kiki; sadece fotoğrafçıların, ressamların “model”i değil, döneminin “daha fazla” özgürlük arayışındaki kadınları için de öncü bir “model” olmuş...
13 Temmuz 2011 Çarşamba
Ahmet Ümit’ten İstanbul Hatırası
İstanbul’u cinayetlerle savunmak
Polisiye yazarı Ahmet Ümit’in İstanbul Hatırası, İstanbul’a bir güzelleme. Dan Brown’un romanlarını çağrıştıran bu kitap, yazarın İstanbul’a bir “sevgi, saygı” armağanı. İstanbul’un talan edilmesine “edebi” bir isyan. “Şehir adına alınan bir intikam”ın romanı...
Polisiye yazarı Ahmet Ümit’in İstanbul Hatırası, İstanbul’a bir güzelleme. Dan Brown’un romanlarını çağrıştıran bu kitap, yazarın İstanbul’a bir “sevgi, saygı” armağanı. İstanbul’un talan edilmesine “edebi” bir isyan. “Şehir adına alınan bir intikam”ın romanı...
29 Haziran 2011 Çarşamba
Faulkner’dan Ses ve Öfke
William Faulkner’ın Ses ve Öfke romanı, 20. yüzyılın çağdaş Amerikan edebiyatının klasiklerinden. Sıradan insanların büyük trajedilerinin romanı. Nobelli yazar, bu kitabı birkaç kez yazmış. Romanın ilk bölümü, okur için sınav anlamı taşıyor. Bu bölümün zorlu, kafa karıştırıcı sayfaları aşılıp, ikinci bölüme geçildiğinde kitap açılıyor. Okumak, kavramak, anlamak biraz daha kolaylaşıyor. Ama sadece “biraz!”
20 Haziran 2011 Pazartesi
D. H. Lawrence'dan "Gökkuşağı"
'Yağmur'la 'güneş', 'ateş'le 'kül' arasında
Lawrence'ın başyapıtlarından biri olarak değerlendirilen Gökkuşağı, yazılışından 91 yıl sonra hâlâ taze, hâlâ canlı, hâlâ inandırıcı, sağlam bir roman.
Eğer son günlerde seçtiğiniz kitaplar nedeniyle arka arkaya düş kırıklıkları yaşadıysanız; hemen kitaplığınızdan D.H. Lawrence'ın Gökkuşağı'nı indirebilirsiniz, ya da bir kitapçıya gidip satın alabilirsiniz. Klasikler, okur düş kırıklarına her zaman iyi gelir. D.H.Lawrence, sevginin, sevecenliğin, cinselliğin, "canlı" kadın-erkek bedenlerinin yazarı. 19. yüzyılın daha çok sınıf çelişkilerine dayalı aşk romanlarında kahramanların bedenleri yok gibidir. Büyük romantik aşklarla ruhlar gökyüzüne doğru kanatlanırken, bedenler çoğu kez aşağıda unutulmuş görünürdü. Hayatta nasıl yatak odasının kapısı sıkı sıkıya kapalı tutuluyorsa, edebiyatta da öyleydi. D.H.Lawrence, bu kapıyı açtı. Hem de sonuna kadar. Stendhal romanın "yol boyunca gezdirilen ayna" olduğunu söyler ya; Lawrence bu "ayna"yı cesaretle, döneminin ahlak kurallarına meydan okuyarak kadın erkek cinselliği üzerine tuttu.
12 Haziran 2011 Pazar
Alberto Manguel'e "Okumanın Tarihi"
Okur bazen bir mürit, bazen başkaldıran bir kuşkucu, bazen Söz'ün peşinden giden bir kahraman, bazen bir suç ortağı, bazen de baştan çıkarılmış bir âşık. Necip Asım Yazıksız'ın ''Kitap'' adlı yapıtı ile Alberto Manguel'in ''Okumanın Tarihi'' adlı kitapları; tabletlerden kitaplara, sansür ateşlerinden darağaçlarına kitabın ve okurun serüvenine ışık tutuyor.
Lawrence Durrell'den 'Avignon Beşlisi'
Romanlarına düş kurduran bir yazar
Lawrence Durrell kimileri için "Muhteşem Lawrence", kimileri için bir oryantalist. Kendisi bir yazıda "Frenkler Doğu'ya gittiğinde ya bu insanları gözlemler, ya da onlardan kötü edebiyat yapar" diyordu. Durrell'ın "kötü edebiyat" yapmadığı açık. Avignon Beşlisi'nde okuru yine labirentlere sokuyor, yolunu kaybettiriyor, başını döndürüyor. Durrell'ın dünyasında gezinmek kolay değil, o pek de tekin olmayan yazarlar soyundan... O; tutkunun, ölümün, aşkın en mahrem, en zorlu, en gizemli, en karanlık yüzlerini yansıtan bir söz büyücüsü...
Lawrence Durrell kimileri için "Muhteşem Lawrence", kimileri için bir oryantalist. Kendisi bir yazıda "Frenkler Doğu'ya gittiğinde ya bu insanları gözlemler, ya da onlardan kötü edebiyat yapar" diyordu. Durrell'ın "kötü edebiyat" yapmadığı açık. Avignon Beşlisi'nde okuru yine labirentlere sokuyor, yolunu kaybettiriyor, başını döndürüyor. Durrell'ın dünyasında gezinmek kolay değil, o pek de tekin olmayan yazarlar soyundan... O; tutkunun, ölümün, aşkın en mahrem, en zorlu, en gizemli, en karanlık yüzlerini yansıtan bir söz büyücüsü...
'Büyük Yolculuk'tan 'Beyaz Dağ'a Jorge Semprun
Birileri yazmak için geri döner
Semprun kitaplarında hayatına sızan ölümü anlatırken, yaşananların dehşetini de ölümsüzleştiriyor. Yazar, bir kitabında "artık yanan insanın kokusunu anımsayanların kalmadığını" söylüyor. Nazi kamplarından geçen milyonlar soğuk istatistiklere, hayatları da tarih kitaplarındaki uzak bilgi notlarınadönüşüyor.
Semprun kitaplarında hayatına sızan ölümü anlatırken, yaşananların dehşetini de ölümsüzleştiriyor. Yazar, bir kitabında "artık yanan insanın kokusunu anımsayanların kalmadığını" söylüyor. Nazi kamplarından geçen milyonlar soğuk istatistiklere, hayatları da tarih kitaplarındaki uzak bilgi notlarınadönüşüyor.
2 Haziran 2011 Perşembe
Ayla Kutlu’ya Saygı Sempozyumu
Artık birileri yaşayan yazarlarımıza sahip çıkıyor. Bilkent Üniversitesi 2006 yılında Leyla Erbil için bir sempozyum düzenlemişti. Geçtiğimiz günlerde de, Yeni Yüzyıl Üniversitesi ile Adalar Belediyesi işbirliğiyle Ayla Kutlu sempozyumu düzenlendi. 25-26 Mayıs günleri İstanbul Büyükada’da gerçekleştirilen “1. Kadın Yazarlar Sempozyumu: Ayla Kutlu Edebiyatı” toplantısının arkasında iki kadın var. Bunlardan biri Yeni Yüzyıl Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Günseli Sönmez İşçi, diğeri Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Dilek Direnç. Prof. Dr. Günseli Sönmez İşçi; gelecek yıl Erendiz Atasü için bir sempozyum düzenleneceği haberini verdi.
1 Haziran 2011 Çarşamba
Ankara'da Behzat Ç. 'fenomen'i
Emrah Serbes'in "Her Temas İz Bırakır" ve "Son Hafriyat" romanlarının başkomiseri "Behzat Ç.", bir dizi kahramanı olarak ekranlarda görünürken kısa sürede "Che"li şehir efsanelerinin konusu oldu. Serdar Akar'ın yönettiği dizide Behzat Ç., alışılmış "kahraman-babacan" polis tiplerine karşı bir tür "anti kahraman" olarak "sahici" bir karakter çiziyor ve gazetelerin 3. sayfalarında yer bulan cinayetlerin izini sürüyor.
“Seyirlik” köşeler, “teşhirci” yazarlar
Görsel iletişim çağında “söz” “görüntü” karşısında mevzi kaybederken; köşelerini görselleştiren “köşe sahipleri” çağa kolaylıkla ayak uydurdu. “Memleket meseleleri” üzerinde kafa yoran, kendi yaşamından söz etmek zorunda kalsa mahcup bir edayla “biz” diye yazan yazarlar çoktan “dinozor” ilan edildi. Yazarlar -elbette bazıları- köşelerini “renklendirdi”, “görselleştirdi” ve “okura açıldı”! Okurlarından hayatlarının hiçbir ayrıntısını esirgememeye başladılar. “Yazarınız tatilde”, “yazarınız aşık”, “yazarınız hamile”, “yazarınızın Viagra deneyimi” v.s...
Murat Uyurkulak’tan Bazuka
Murat Uyurkulak Tol ve Har’dan sonra bu kez Bazuka ile okurun karşısına çıkıyor. Aşk, yalnızlık ve şiddete dair öykülerde edebiyatta çoktandır unutulan “sokaktaki adam”lar başrollerde... Yazar, hayatın “başrol” vermediği “mağlupları” anlatıyor ve onların “tarafından” bakıyor hayata...
Cumhuriyet’le Büyümek
1982 yılında İzmir Büro’ya “stajyer” olarak girmemin üzerinden neredeyse 30 yıl geçti. O dönemin İzmir Temsilcisi olan Hikmet Çetinkaya beni gazeteye stajyer olarak alırken küçük bir sınavdan geçirmişti. Bu, gazetecilikten çok bir “okur”luk sınavıydı. Nâzım Hikmet, Attilâ İlhan ve Cemal Süreya’dan şiirler bildiğim anlaşılınca gazeteye stajyer olarak kabul edilmiştim. Gazetecilikte “edebiyat yapmak” hemen göze batar; ancak edebiyatla akrabalığın katkısı da yadsınamaz. Bakınız; Işık Kansu’nun yazıları, röportajları...
Selçuk Altun’dan Bizans Sultanı
Selçuk Altun, son romanı olan Bizans Sultanı ile “zengin-güçlü-zeki-bibliyofil (kitapsever-kitap kurdu)-estet” ve “erkek” kahramanlarına bir yenisini daha ekliyor. İstanbul’da yaşayan kahramanı aracılığıyla Bizans tarihine, gizemli, bulmacalı, oyunlu bir serüvene götürüyor okurlarını. Bizans resmi tarihine göre imparator Xl. Konstantinos Osmanlı’ya kılıç sallarken ölmüş. Selçuk Altun, bazı tarihçilerin Konstantinos’un Avrupalı Hristiyan krallıklardan destek sağlayarak imparatorluğunu diriltmek üzere kaçtığı değerlendirmelerine kulak vererek romanını kurgulamış. Konstantinos’un gizli servetini ve sürgündeki tahtını emanet ettiği soyluların oluşturduğu Nomo adlı gizli örgüt vasiyetini yerine getirmek üzere torunlarını arar. Kahramanımızın vasiyeti öğrenebilmesi için aşamalı sınavlardan geçmesi gerekir. Bu sınavlar okuru entellektüel-tarihi bulmacalara, Bizans tarihinin izlerinin arandığı İznik, Antakya,Trabzon ve Kapadokya’ya götürüyor.
Stendhal’ın ‘Ayna’sından Aşka Bakmak
Klasiklere dönmek; güncel, sığ, moda okumalarda yaşadığınız düş kırıklıklarına her zaman iyi gelir. Okuru arındırır, yüceltir, daha yüksek bir düzeye çağırır ve götürür.
Stendhal’ın “Kırmızı ve Siyah”ını okurken bir kez daha okur olarak bu “yükselme” duygusunu yaşadım.
Murathan Mungan’ın Mardin’i ‘Taş kent’te ‘Paranın Cinleri’ni okumak
Murathan Mungan, “Bazı şairler, bazı yazarlar ‘memleketlerini’ düşündürürler” der. Evet, “bazı” kitaplar okurlarını “bazı” kentlere götürür. Murathan Mungan’ın kitaplarını, özellikle de “memleketini” anlattığı “Paranın Cinleri”ni okuyan hangi okur bir gün mutlaka yolunu Mardin’e düşürmek istemez ki? Murathan Mungan’ın dinlerin, dillerin kaynaştığı-savaştığı o çok uzak zamanlardan-diyarlardan gelen masallarını, “şair” olarak taşların dilini çözdüğü “Metal” kitabındaki şiirleri okurken hep o “taş kent”i görmek istedim.
Bir Ankara ve Ankaralılar Kitabı: ‘Bir Aşk Bir Hayat Bir Şehir’
Güven Tunç’un “Bir Aşk Bir Hayat Bir Şehir” kitabı; “Ankara’nın mekânları, zamanları, insanları”na ve “bir zamanların Ankarası’na” bir anmalık. Kızılay’ın akasya ağaçlarıyla dolu, Kurtuluş Parkı’nın fidanlık olduğu, Dikmen’de at koşturulan günleri anlatan Ankara sakinlerinden naif, kalender, sıcak sesler...
‘Adanmış Hayatlara Sevgi-Saygı Duruşu’
Bugünlerde arka arkaya Patti Smith’in “Çoluk Çocuk” ve Oya Baydar ile Melek Ulagay’ın “Bir Dönem İki Kadın-Birbirimizin Aynasında” kitaplarını okudum. Kadınların yazdığı bu kitaplar sanata, devrime, aşka “adanmış” hayatlara saygı-sevgi duruşu...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)