18 Ağustos 2014 Pazartesi

Dikkat "sahte" şiir! Dikkat "sahte" Can Yücel !

pR
İnternette sahte şiirler dolaşıyor...“Şiir gibi (!)” ama şiir olmayan, saçma sapan, kafiyeli cinaslı mani kıvamında duygusal sözler, ucuz romantik, klişe hayat öğütleri, sözüm ona bilgelik reçeteleri “kopyala-yapıştır” yöntemiyle yayılıyor. Sahte Mevlana sözleri, sahte Can Yücel şiirleri, kirli bilgi, sahte şiir, sahte söz öyle bir hızla yayılıyor ki; google tembelliğinden muzdarip birçok anlı şanlı yazar da buna katkıda bulunuyor. Nazlı Ilıcak'ın bir yazısında “Mevlana der ki....” diye Can Dündar’dan alıntı yaptığını anımsarsınız!


Sahte” Can Yücel şiirleri ise ders kitaplarına bile sızmış. Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2013- 2014 eğitim öğretim yılı için ortaöğretim 10. sınıflara dağıttığı “Dil ve Anlatım” kitabında “Herşey Sende Gizli” adlı şiir Can Yücel imzasıyla  girmiş! “Sevdiğin kadardır ömrün.../Gülebildiğin kadar mutlusun./ Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin/ Sakın bitti sanma her şeyi / Sevdiğin kadar sevileceksin.” dizelerinin yer aldığı bu şiir “sahte”. İnternette çok dolaşan “Sağlık olsun/Öyle sabah uyanır uyanmaz yataktan fırlama/Yarım saat erkene kurulsun saatin./Kedi gibi gerin, ohh ne güzel yine uyandım diye sevin../Pencereni aç,/ yağmur da olsa, fırtına da olsa nefes al derin derin...” dizelerinin yer aldığı şiir de elbette sahte...Bir başka paylaşım rekorları kıran “sahte” Can Yücel şiiri de “Ömür dediğin üç gündür/ Dün geldi geçti yarın meçhuldür/ O halde ömür dediğin bir gündür/ O da bugündür” dizelerinin yer aldığı “Farkında Olmalı İnsan” başlıklı şiir. Hatta Başbakan Tayyip Erdoğan da bu şiiri çok beğenmiş, “Duvarımıza asalım. Hayret Can Yücel'den beklemezdim” demiş. Biz de beklemiyoruz! Ailesi de beklemiyor, sahte şiirlerin peşine düşen Prof.Dr. Semih Çelenk de beklemiyor!...


Güler Yücel, -Kemal Öncü’nün kendisiyle yaptığı söyleşide - eşine mal edilen sahte şiirlere “Bu şiirler Can’ın biçemine aykırı, espri anlayışından yoksun, zekâsına uygun değil, muhalif duruşunun zerresi yok... Bu tür ona aykırı şiirlerin böyle ve özellikle yayılması, yaygınlaştırılması, gerçek Can Yücel’i unutturup uyduruk bir Can Yücel üretmeye hizmet ediyor gibi” diye isyan etmişti. Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları bölümü öğretim üyelerinden Prof.Dr. Semih Çelenk de iş edinmiş “Can Yücel'in olmayan şiirler” listesi hazırlamıştı geçen yıl. Tam, 31 şiir vardı bu listede, şimdi 40'a ulaştığını söylüyor. Prof.Dr. Çelenk'e bu sahte şiirlerin peşine düşme öyküsünü sorduk:

Orta okuldan beri, yani yaklaşık otuzbeş yıldır Can Yücel okuruyum. Şiiriyle ilgili incelemelerim var. Can babanın sağlığında sohbetimiz de vardı. Şair tavrını korumak için hiçbir sürekli işe girmemiş, duruşunu korumak için parasızlığı seçmiş bir şair. Şimdi bu komik, uyduruk, romantik, metafizik şeylerin altında ismini koyuyorsun. Bunları görse kahrolurdu. O sahte şiirleri görünce şok oluyorum. İnternet ortamı çöplük. Bir, iki, beş derken YouTube'da onlarca video koydular, Selçuk Yöntem, Oktay Kaynarca okuyor...50 milyon ziyaretçisi olan siteler var, 300 bin kez aynı şiir paylaşılmış. Dini içerikli bir site var, google +' ya bakın, 47 milyon tıklanmış. Sayfanın adı Can Yücel, ama koydukları bütün şiirler sahte. Gerçek Can Yücel okuru 3- 5 binse, orada milyonlarca kişi var paylaşan. Giderek korkunçlaşıyor. Sevdiğim şaire karşı bir gönül borcu bu, misyoner gibi çalışıyorum.”

YouTube'da “Her Şey Sende Gizli” sahte şiirinin okunduğu birçok video var, üstelik 1-2 milyon dolayında ”tıklanmış” bu videolar. Can Yücel'in dünyasıyla, hayatıyla, duruşuyla, diliyle, sesiyle, sözüyle ilgisi olmayan “şiirler” Semih Çelenk'i çileden çıkarmış. Son günlerde “Ülke bölünsün istiyorum: yandaş, yalaka ve yavşaklar bir tarafa. Onurlu, şerefli, üreten emekçi insanlar bir tarafa” diye bazı cümlelerin de Can Yücel'e aitmiş gibi paylaşıldığını anlatıyor. “Alakası yok” diyor ve bu paylaşımların ortaya çıkardığı Can Yücel portresine isyan ediyor: “Can Yücel'in böyle biri olduğunu sanıyorlar. Metafizik, guruvari laflar eden, yaşlı, alkolik tatlı bir adam!...Politik bir yanı yok, sigarasını yakan, alayına küfreden, hayat hakkında bilgece sözler eden bir adam! O kadar saçma sapan laflar ki, tam bir cinayet yapılan.”

Semih Çelenk'e “sahte“ şiirleri nasıl saptadığını soruyoruz. “Can Yücel şiirini bilirim. Üslubunun, kelime dağarcığının anahtarları var, müzikalitesinin belli anahtarları var, onu bulabilirsiniz. Bir müzik eleştirmeni de Debussy ile Mozart'ı nasıl ayırt edebilirse bilenler için de Can Yücel şiiri öyledir” diyor. Gerçek şiir severleri kitap okumaya çağırırken de şunları söylüyor:

Kitap alın , gerçeğini tanıyın, diyoruz. Onun o kadar uzak olduğu bir dünya ki o sahte şiirlerdeki. Can Yücel'de ironi vardır, ince alay vardır, bu kadar budalaca bir romantizmle yazdığı bir şiir yoktur. Adam ateist, bakıyorsunuz metafizik şeyler var o şiirlerde. Öyle bir dünya görüşü, hayat algısı yoktu ki Can babanın. Uyduruk bir şey koyuyorlar. İnternet kullanıcı ortamında okur düzeyi o kadar çocuksu algılanıyor ki, çok sağlıklı, emek ürünü güzel bir şeyler yazın ama biraz uzunca bir makale olsun üç beş kişi ancak beğenir, uyduruk bir laf yazın binlerce kişi beğenir. Budalaca, ahmakça bir şey! “

Peki sahte şiirle mücadele için ne yapmalı? Orada da işiniz kolay değil. Semih Çelenk, “Bu şiir Can Yücel'in değil” dediği zaman “Peki kimin” sorusuyla karşılaştığını aktarıyor:

Bazılarının kimin olduğu ortaya çıktı. Diğerlerinin sahipleri de yok. Biri Can Dündar'ın çıktı. Kimin olduğunu nereden bilebilirim. Örneğin, Shakespeare'in böyle bir oyunu yok, diyorum 'o zaman kimin?' diye sorabilir misiniz? Bir şiir koyuyorsanız kaynağını da belirtin, biz de anlayalım. Kaynak zorunluluğu belki bir çözüm olabilir. Shakespeare'nin son tartışmalı oyunu ‘İki Soylu Akraba' için uzmanlar o kadar uzun tartışmalar yaptılar ki. En sonunda Fletcher’ın da katkıları olmakla birlikte oyun Shakespeare’in oyunları arasında sayıldı. Bu çok ciddi bir iş.”

Semih Çelenk, henüz yasal bir girişimde bulunmamış. Facebook'ta bazı sayfalardan kendisine ulaşıldığını ve sahte şiirlerin çıkarıldığını aktarıyor. “Belki aile yasal başvuruda bulanabilir. Ben bir nevi gerilla mücadelesi yapıyorum. Bu sitelere yorum yazıyorum 'Bu şiir Can Yücel'e ait değil, bilgi kirliliğine yol açıyorsunuz' diyorum. Beni engelliyorlar, yorumumu kaldırıyorlar” diye ekliyor.

Sosyal medyada Can Yücel'in gerçek şiirleri, sahteleri kadar ilgi görmüyor sanki. Sahte şiirler yayanlar, örneğin Can Baba'nın “Sizmografi” şiirini paylaşsınlar: “Dünya öküzün boynuzları üstünde dururmuş,/ Her kıpırdayışında öküz, deprem olurmuş.../Oysa dünya, halkların omzu üstünde durur/ Kıpırdasın da gör!” Ya da “Sosyalist uçurtma” şiirini, “Mare Nostrum”u -bu şiir çok paylaşılıyor neyse ki- sonra “Sardunyaya Ağıt”ı, “Çok Bi Çocuk”u...Can Yücel, “Poetika” şiirinin bir yerinde “Bir kahvenin hatırı vardır değil mi/ Bir kahvenin,bir şiirin hatırı?/ Dileğim sizden/ Tersine bir reklamla!/ OKUMAYIN BENİ/ Ki sizler için yazılmıştı bu sadeler...” diye seslenir okuruna. “Şiirin hatırı” varsa, Can Baba'nın hatırı varsa “sahte” şiirleri değil, gerçek kitaplarını okuyun...




İşte “sahte” Can Yücel şiirleri
Semih Çelenk'in hazırladığı “Can Yücel'in Olmayan Şiirler” listesinde yer alan şiirler şunlar:
1. Bağlanmayacaksın
2. Kadın Dediğin
3. Erkek Dediğin
4. Seninle Olmanın En Güzel Yanı
5. Anladım
6. Herşey Sende Gizli
7. Eğer
8. Herkes Gitmek İstiyor
9. Sevdiğin Kadar Sevilirsin
10.Sağlık Olsun
11.Tam zamanında Yaşamak
12.Tersten Yaşamak
13.Biraz Değiştim
14.Bir gün Anlarsın
15.Gitmek
16.Seninle Yaşlanmak İstiyorum
17.Asla Keşkelerim Olmadı
18.Özledim Seni
19.Bilmelisin ki
20.Aşk
21.Boşver ve Yaşı Başı
22.Olmuyorsa Zorlamayacaksın
23.Ben Benden Olgun İnsan İsterim Karşımda
24.Öyle Sabah Uyanır Uyanmaz Fırlama Yataktan
25.Farkında Olmalı İnsan
26.Bir Eşi Olmalı İnsanın
27.Unutma
28.Sevgi Emekmiş
29.Özleme Dair
30.Ömür Dediğin Bir Gündür O da Bugündür
31.Aşk Ayakkabı Gibidir
------------
Cumhuriyet Gazetesi Pazar ekinde 17 Ağustos 2014 tarihinde yayımlandı.




10 Ağustos 2014 Pazar

Umberto Eco'dan Bülent Arınç'a yanıt!



Gülmek, korkuyu yok etme sanatı”

Gülmek köylünün eğlencesi, sarhoşun özgürlüğüdür”

Gülmek, köylüleri şeytan korkusundan kurtarır”



Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, geçtiğimiz günlerde “Kadın iffetli olacak. Herkesin içerisinde kahkaha atmayacak” diye fetva verdi. Bu sözlerle başlayan tartışma; İtalyan yazar, orta çağ uzmanı, tarihçi, filozof, estetikçi Umberto Eco'nun Gülün Adı romanını akla getirdi hemen. 14. yüzyılda bir manastırda geçen bu romanın merkezinde labirentlerle, cinayetlerle ve hatta intiharlarla korunan -daha doğrusu- ulaşılması engellenen bir kitap var. Aristo'nun Poetika'sının ikinci kitabını gülmeye ayırdığı ve gülmeyi yücelttiği bu kitabı henüz hiç kimse okumamış. Kütüphaneye kütüphaneci ve çömezinden başka kimsenin girmesi yasak! Bazı “sapkın” kitaplara ve özellikle gülmeyi öven bu kitaba hiçbir gözün değmemesi için cinayetler işleniyor. Sayfalar boyunca “gülmenin caiz olup olmadığı” tartışılıyor...

Arınç'ın sözlerinden sonra, Şadan Karadeniz'in dilimize çevirdiği Gülün Adı'nı kitaplıkta buldum, altını çizdiğim sayfaları yeniden okudum. Ne çok korkmuşlar yüzyıllar boyu gülmekten? Ne de olsa; kiliseyi korumak, köylünün isyan etmesini engellemek için korkuyu diri tutmak gerek. İnsanlar gülerlerse korkuyu yenebilirler, otoriteye başkaldırabilirler. Redhack soruşturmasında gözaltına alınan oyuncu Barış Atay'ın o kocaman gülümsemesini anımsayın. “Gülmek devrimci bir eylemdir” demişti o günlerde. Bülent Arınç -belki de- kadınların kahkaha atmasından korkmakta haklı! Üstelik sadece “gülmek” de değil, “kahkaha” şiddetinde gülmek!

Gülün Adı kitabındaki Ortaçağ Hristiyan dünyasında din ve bilim, bağnazlık ve özgürlük, korkuya bağlı inanç ve kuşkuya dayalı güler yüzlü bilim, kilisede kurumsallaşmış din ve sorgulayan inanç tartışmaları bugün de çok şey söylüyor. Umberto Eco, romanını 14. yüzyılda bir manastırda kurgulamış. Ve, romandaki tartışmalar 7 yüzyıl sonra da güncel. Egemenler hep kelimelerin kudretinden korkmuşlar. Ve, bir “korkuyu yok etme sanatı” olarak da gülmekten...

Romanın kahramanları eski bir sorgucu olan rahip William ile kör rahip Jorge'nin tartışmaları iki farklı bakış açısını ortaya koyuyor. Arınç'ın sözleriyle başlayan tartışmaya edebiyat dünyasından bir katkı olarak, bu kitaptan altını çizdiğimiz bazı bölümleri paylaşıyoruz:


"Gülmek korkuyu öldürür"

.Güldürüler, kafirler tarafından seyircileri güldürmek için yazıldı; iyi de olmadı. Efendimiz İsa, hiç güldürü ya da masal anlatmadı; yalnızca cenneti nasıl elde edeceğimizi bize öğreten açık seçik meseller anlattı o.

.İsa'nın gülmüş olabileceği düşüncesine niçin bu kadar karşısınız? Gülmenin tıpkı banyo gibi bedendeki sıvıları ya da bedenin öteki sayrılıklarını, özellikle nedensiz can sıkıntısın sağaltmaya yarayan iyi bir ilaç olduğuna inanıyorum ben.

.Banyolar bedendeki sıvıların dengesini yeniden kurar. Oysa gülme bedeni sarsar, yüz çizgilerini bozar, insanı maymuna benzetir.

.Maymunlar gülmezler; gülmek insana özgüdür; insan ussallığının belirtisidir.

.Söz de insan usunun belirtisidir, ama sözle Tanrı'ya küfredilebilir. Gülmek delilik belirtisidir. Gülme kuşkunun kışkırtıcısıdır.

.Ama kimi zaman kuşkulanmak doğrudur. Gülme, kötüleri şaşırtmaya, onların aptallıklarını açığa çıkarmaya da yarar. (...) Ama gülmekle ilgili bu incelemede seni korkutan neydi? Bu kitabı ortadan kaldırarak gülmeyi ortadan kaldıramazsın.

.Gülmek köylünün eğlencesi, sarhoşun özgürlüğüdür. Gülmek, köylüleri şeytan korkusundan kurtarır; çünkü aptallar şenliğinde, Şeytan da zavallı bir aptal olarak belirir; bu yüzden de denetim altına alınabilir. Ama bu kitap insanın kendisini Şeytan korkusundan kurtarmasının bilgelik olduğunu öğretebilir. Köylü, şarap boğazından lıkır lıkır geçerken güldüğü zaman kendini bey sanır. Gülmek, bir köylüyü bir an için korkudan kurtarır. Ama yasa korku aracılığıyla kendini kabul ettirir; yasanın gerçek adı Tanrı korkusudur. Oysa bu kitaptan, tüm dünyayı yeni bir ateşle tutuşturacak iblisçe bir kıvcılcım çıkabilir. Ve gülme, Prometeus'un bile bilmediği gibi yeni bir korkuyu yok etme sanatı gibi tanımlanacaktır. Babalarımızın sağgörüsü seçimini yapmıştı: Eğer gülme halktan insanların eğlencesiyse , halktan kimselerin özgürlüğü dizginlenip aşağılanmalı, sertlikle yıldırılmalıdır.

.Niçin? Kendi zekamı başkalarının zekasıyla çarpıştırırdım.

.O zamana kadar sen kendin de Şeytan'ın tuzağına düşmüş olurdun. Sövgü bizi korkutmaz. Ama eğer bir gün alay sanatı kabul edilebilir kılınacak olursa; bir gün biri “Tanrı'nın insan olarak ortaya çıkmasına gülerim” diyebilirse o zaman bu küfrü durdurmak için hiç silahımız olmayacak.


.Peygamberlerden kork Adso; gerçek uğruna ölmeye hazır olanlardan da...Jorge Aristo'nun ikinci kitabından korkuyordu; çünkü o kitap, belki de gerçekten , kölesi olmayalım diye tüm gerçeklerin yüzünü nasıl değiştirebileceğimizi öğretiyordu. Belki de insanları sevenlerin görevi, onları gerçeklere güldürmektir; gerçeği güldürmektir; çünkü biricik gerçek , gerçeğe duyulan çılgınca tutkudan kendimizi kurtarmayı öğrenmektir. 
---------------
Cumhuriyet Gazetesi Pazar ekinde  10 Ağustos 2014 tarihinde yayımlandı.