27 Mart 2012 Salı

Erendiz Atasü’den Güneş Saygılı’nın Gerçek Yaşamı



“Ölen” başkente ve “tükenen” gençliğe veda mektubu


Erendiz Atasü’nün son romanı Güneş Saygılı’nın Gerçek Yaşamı; talan edilen, zehirlenen, öldürülen başkente bir ağıt... Bir kadının, bir döneme, gençlik düşlerine, aşklarına ve kentine yazılmış uzun veda mektubu...


12 Mart 2012 Pazartesi

Derviş Şentekin’den Beş Parasızdım ve Kadın Çok Güzeldi

Radikal Kitap editörü Derviş Şentekin’in Beş Parasızdım ve Kadın Çok Güzeldi adlı romanı okur olarak beni çağıran kitaplardan değildi. Öncelikle kitabın “okur avcısı” adı çok satar kitapları çağrıştırdığından bana itici geldi. Ayrıca, bir okur olarak polisiyeye de çok düşkünlüğüm yoktur. Ancak bir arkadaşımın önerisi üzerine aldım ve bir solukta okudum.

11 Mart 2012 Pazar

RÖPORTAJLAR

Nergiz Savran Ovacık: Bir kadın gezgin


Nergiz Savran Ovacık için pek çok tanımlama cümlesi var; ODTÜ’lü, 68’li, feminist, savaş karşıtı, çevreci... Ve gezgin... Endüstri mühendisi olarak uzun ve aktif bir iş yaşamının ardından emekli olunca kendini tamamen yollara vurdu Savran Ovacık. Bugüne dek 45 ülkeye gitti. Son olarak da üç ay Bolivya, Peru, Şili, Arjantin’i tek başına gezdi. Hostellerde hiç tanımadığı insanlarla kaldı; zaman zaman Koreli, Meksikalı, Hollandalı, Arajantinli, Avusturalyalı yol arkadaşları oldu. Çölleri, kumulları, okyanusları, yüzen adaları, kanyonları, İnka tapınaklarını gezdi; sokaklarda dans etti, Buenos Aires’te beyaz başörtülü annelerle beraber slogan attı, geçtiğimiz yıl Nobel edebiyat ödülü alan Mario Vargas Llosa’nın konuşmasını dinledi. Gezi boyunca bir blog oluşturarak ( http://nergizovacik.blogspot.com) dostları için “canlı yayın” da yaptı.

Devamını okumak için tıklayın

RÖPORTAJLAR

Özge Mumcu: Ne işin var derin devletle, şarkıcı ol


Uğur Mumcu’nun kızı olarak büyümek elbette ağır bir misyon yüklemiş omuzlarına. “20'li yaşlarımda çok kısıtladım kendimi. Özel hayatıma ekstra ekstra özen gösterdim” diyor Özge Mumcu. Toplumsal Bellek Platformu üyeleriyle beraberken acılarının azaldığından söz ediyor, “Arat’la (Dink) konuşuyorum, mimarlığına devam et, diyorum. Kendime de, ne işin var derin devlet falan sen de şarkıcı ol, diyorum”.

Um:ag Araştırmacı Gazetecilik Vakfı Koordinatörü Özge Mumcu, “babası” Uğur Mumcu öldürüldüğünde 11 yaşındaydı. Aradan 18 yıl geçti. Evleri her 24 Ocak’ta yeniden cenaze evine döndü, anma törenlerinde, mezarlıklarda, mahkemelerde büyüdü, başka acılara “akraba oldu”.

Özge Mumcu Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nü bitirdikten sonra SBF’de master yaptı. Şimdi ODTÜ’de doktora yapıyor. Özge Mumcu ile acıların her yıl yeniden tazelendiği 18 yılı, “Uğur Mumcu’nun kızı olmayı” ve “toplumsal bellek platformu”ndaki “akrabalıkları”nı konuştuk.

Devamını okumak için tıklayın

RÖPORTAJLAR

Şekibe Çelenk, Halit Çelenk'i anlattı: Tanıklığını görev gibi taşıdı


Eşi Şekibe’ye “Hazırlan 6 Mayıs’ta seninle Karşıyaka’ya gideceğiz” diyordu. Her gün saat ve günü soruyordu. “Çarşamba, perşembe bana kahvaltı verirsiniz ama cuma için garanti veremem. Bu 6 Mayıs’a gideceğim” diyordu ve gitti. Halit Çelenk, üç fidanın yanına onların asıldığı gün gitti. Eşi ve kızları, Halit Çelenk’i ve yaşadığı acı tanıklığı anlattı.

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın avukatı, idam gecelerinin tanığı Halit Çelenk’i 6 Mayıs günü “üç fidan”ın yanına uğurladık. Şimdi Bahçelievler’deki evinde acı var, hüzün var. Şekibe Çelenk’in “çocuklar” diye andığı “3 fidan” evin her yanında; duvarlarda “çocukların” ve Che’nin fotoğrafları ile Picasso’nun Guernica’sının bir kopyası var. “Hayat yoldaşı”nı yitiren Şekibe Çelenk hüzünlü. “Babaları, avukatları ve dava arkadaşları”nı yitiren kızları kimya mühendisi Serpil Güvenç ile tıp profesörü Ferda Özyurda da annelerinin yanında. Halit Çelenk evdeki birçok belgeyi Ankara Barosu Müzesi’ne götürmüş. Deniz Gezmiş’in parkası ise özenle saklanıyor. Ferda Özyurda ile Serpil Güvenç bunun bir “fetiş”e dönüşmesinden hoşlanmıyorlar, ancak foto muhabirimizi kırmayan Şekibe Çelenk parka ile birlikte fotoğraf çektiriyor...

Devamını okumak için tıklayın

6 Mart 2012 Salı

Ian McEwan'dan Masumiyet



Savaş ve Aşk Masumiyeti Bozar




İngiliz yazar Ian McEwan, Masumiyet ya da Özel İlişki romanında bir “masumiyet kaybı” öyküsü anlatıyor. Savaş ve aşk büyütür, olgunlaştırır, yaralar, kirletir... Özetle; savaş -soğuğu da olsa- ve aşk masumiyeti bozar...

5 Mart 2012 Pazartesi

Stockholm

Müzeler kenti Stockholm
Picasso’nun, Matisse’in, Munch’un ücretsiz görülebildiği ülke
333 yıl sular altında kalan Vasa gemisi, müzeye ‘demir atmış’
Uçağınız Stockholm’e inerken, önce mavi-yeşil bir mucizeye “merhaba” diyorsunuz. Denizin üzerine serpiştirilmiş adalar, adacıklar, adaların arasında kanallar, köprüler, yemyeşil ormanlar karşılıyor turistleri. Kente neden “Kuzey’in Venedik’i” denildiği hemen anlaşılıyor-. Arlanda Havaalanı’ndan kente doğru ilerlerken her adımda bir refah ülkesinde turist olmanın farkını görüyorsunuz. Yemyeşil, bakımlı, doğayla uyumlu, tertemiz bir kent. Sokaklarda diğer Avrupa kentlerindeki gibi evsizler, dilenciler yok. İsveçliler turistlere çok yardımcı oluyor, neredeyse herkes İngilizce konuşuyor. Daha havaalanında konuştuğunuz ilk görevli, birkaç günlük metro kartı almamanız konusunda –pahalı olacağını söyleyerek- uyararak yardımcı oluyor. Bindiğiniz otobüsün kadın sürücüsü otobüsü kenara çekip elinizdeki haritadan yol tarif ediyor. Kıyıda bir bankta soluklanıp haritada yerinizi belirlemeye çalışırken, hemen bir İsveçli yanaşıp nereyi aradığınızı sorup yardım öneriyor…

Mykonos ve Delos adaları

Güneşin, mavi-beyaz evlerin ve daracık sokakların çağrısı
Güneşe, yel değirmenlerine, 2. Petros’a selam
Kiklad adaları, turistlerin en çok yeğlediği Yunan adaları. “Daire” anlamına gelen Kiklad adalarının antik çağlardaki merkezi olan Delos , tanrı Apollon ile tanrıça Artemis’in doğum yeri olarak biliniyor. Kiklad adalarının bugünkü turistik merkezleri ise Santorini ve Mykonos adaları. Mykonos, korsanların ve yılın hiçbir günü eksik olmayan rüzgarın yolunu kesmek için labirent gibi oluşturulmuş daracık sokakların, begonvillerle süslü mavi-beyaz şirin evlerin, sınırsız, yasaksız, kuralsız plajların ve eşcinsellerin gözde adası… 

Barcelona: Öncülerin, isyancıların, gerçeküstücülerin kenti...

Gaudi büyüleyici, `paella' ve `cava' şahane!...

Barcelona; İspanya'nın başkenti Madrit'e meydan okuyan Katalanların, Real Madrit taraftarı olan faşist diktatör Franko'ya statlarda kafa tutan ``başkaldırının takımı'' Barca'nın, öncü sanatçıların, kaşiflerin kenti. Dahi mimar Gaudi'nin kentin çeşitli yerlerindeki fantastik yapıtları geleneksel mimari yaklaşımlara meydan okuyor. Modern sanatın kurucuları Picasso'nun, Dali'nin, Miro'nun gerçeküstücü resimleri geleneksel olanı altüst ediyor, genelgeçer ``gerçek'' algısını yerle bir ediyor. Amerika keşif gezisini bu kentten başlatan Kristof Kolomb, limandaki heykelinde `uzaklara'' bakıyor...

4 Mart 2012 Pazar

Almodovar’dan içine “hapsolduğunuz” deri


Pedro Almodovar, son filmi İçinde Yaşadığım Deri ile sarsılmalara, şoklara alıştırdığı izleyicisini bu kez dehşet verici bir Kafkaesk ortama götürüyor. Kafka’nın uzun öyküsü Dönüşümün kahramanı Gregor Samsa, bir gün uyandığında kendini bir hamamböceği olarak bulur. Almodovar’ın filmindeki kahramanlardan biri ise kendini yeni bir tene, yeni bir bedene, yeni bir cinsiyete hapsedilmiş buluyor... İnsanın tüylerini diken diken eden bir öykü, sarsıcı bir film...

Viyana’ya hafta sonu kaçamağı

Viyana, “Avrupa’nın en aristokrat şehri” diye anılıyor. Avrupa’nın kültür, sanat, müzik başkentlerinden biri. Kente iner inmez bu atmosferi hemen algılıyorsunuz. Havaalanından metroya binip Karlplatz’de indiğimizde görkemli bir Paul McCarthy heykeliyle karşılaştık. İyi ki elimizdeki bavulları bir kenara bırakıp birkaç fotoğraf çekmişiz. İki gün sonra tekrar aynı yere gittiğimizde heykel meydandan kaldırılmıştı...

Artist: Asıl “Artistlik” Sessizlikte Gösterilir!






Herkesin birbiriyle “fena halde iletişim” içinde olduğu zamanlarda sessiz, üstelik siyah-beyaz bir film izlenir mi? Bu soruya, bir de magazin kültürümüzden gelen şarkıcı Demet Akalın’ın Artist filmini izlemek için gittiği sinema salonunu 10 dakika sonra “Ne biçim film bu, diyalog yok, üstelik siyah-beyaz. Paramı geri verin” diye terkettiği ve kendisine bir davetiye verildiği bilgisi de eklenince tedirgin olmuştuk. (Böylece beğenmediğimiz filmler için sinemalardan bilet-davetiye isteyebileceğimizi de öğrenmiş olduk!) Her ne kadar Demet Akalın sinema konusunda “kanaat önderimiz” olmasa da, arkadaşlarımızla gittiğimiz sinemada filmi seyretmeye “Acaba sıkılır mıyız?” kaygısıyla başladığımızı itiraf etmeliyim...