RÖPORTAJLAR




Gülşah Balbay:“Mustafa Silivri’de Zulümhane’de, biz Ankara’da”

CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay “içeride” bin günü doldururken; “Biz de Ankara’da zulümhanedeyiz” diyen eşi Gülşah Balbay siyasetçilere “Bu zulüm artık sona ersin, Meclis seyirci kalmasın” diye sesleniyor. Gülşah Balbay, son üç yıldır hayatlarındaki tek mutluluğun “ayda bir kez açık görüşte 45 dakika” olduğunu vurgularken “Silivri’de çocuklar ayakkabılarına kadar aranıyor, babalarına hiçbir şey götüremiyorlar. Bazen oğlum Deniz ağlıyor, babasını tutup çıkış kapısına götürüyor ‘hadi’ diye. Bazen de gardiyan ‘görüş bitti’ dediğinde, “Baba zil çaldı, gitmelisin’ diyor. Mustafa, Yağmur’a cezaevinden yazdığı mektuplarla babalık yapıyor” diyor. Kızları Yağmur’un uğradığı hayal kırıklıkları nedeniyle artık kendisine “Babam ne zaman gelecek” diye sormadığını anlatan Gülşah Balbay, “Çünkü bana inanmıyor. Ama ben umutluyum, hayatımızdaki bu uzun sonbahar bitecek, ilkbahar gelecek” diye ekliyor.
Devamını okumak için tıklayın.

----------------------------------------------------------------------

Selvi Kılıçdaroğlu: Eşimle farklı partilere oy verdiğimiz oldu


Selvi Kılıçdaroğlu, evinin önünde bekleyen gazetecilere, uzatılan mikrofonlara alışmış. Eski tedirginliği yok. Evlenince yarım bırakmak zorunda olmasa, o da şimdi bir gazeteciydi. Asıl adı Selvi, ancak herkes onu Sevim olarak tanıyor. Bunun nedenini, ilk çocukları Devrim Fırat'ı kaybetmelerini, daha önce eşiyle farklı partilere oy verdiğini, Kemal Kılıçdaroğlu'na yakıştırılan Gandhi benzetmesine bakışını, 'kaset' skandallarına ve değişen CHP'ye yönelik gözlemlerini tüm açıklığıyla anlattı.

Devamını okumak için tıklayın

--------------------------------------------------------------------

Şafak Pavey: Bacağımı sadece savaş alanlarında kapattım


 Şafak Pavey, 24 Mayıs 1996 tarihinde Zürih’te geçirdiği korkunç kazada bedenin yarısını bir trenin altında bıraktı. Ardından bu acıyı taşıyamayan eşi kendisini terk etti. Annesi Ayşe Önal’la birlikte yazdığı 13 Numaralı Peron kitabında “Kaderin, hayatı dişi bir öfkeyle yönettiğine inanıyorum ve bu öfkeye bilinçsiz bumeranglarımızın neden olduğuna da... Acı, bir yandan dünyaya gücenmek haklarımızı gasp ederken öte yandan sınırsız bir olgunluğun da öğretisini sunuyor” diyordu. Yıllar geçti “gücenme hakkı” geri plana düştü, “başkalarının acısına bakmayı” ve “başkalarının yarasını sarmak için mücadele ederken kendi yaralarını sarmayı” öğrendi.

Devamını okumak için tıklayın.

--------------------------------------------------------------------------

Nergiz Savran Ovacık: Bir kadın gezgin


Nergiz Savran Ovacık için pek çok tanımlama cümlesi var; ODTÜ’lü, 68’li, feminist, savaş karşıtı, çevreci... Ve gezgin... Endüstri mühendisi olarak uzun ve aktif bir iş yaşamının ardından emekli olunca kendini tamamen yollara vurdu Savran Ovacık. Bugüne dek 45 ülkeye gitti. Son olarak da üç ay Bolivya, Peru, Şili, Arjantin’i tek başına gezdi. Hostellerde hiç tanımadığı insanlarla kaldı; zaman zaman Koreli, Meksikalı, Hollandalı, Arajantinli, Avusturalyalı yol arkadaşları oldu. Çölleri, kumulları, okyanusları, yüzen adaları, kanyonları, İnka tapınaklarını gezdi; sokaklarda dans etti, Buenos Aires’te beyaz başörtülü annelerle beraber slogan attı, geçtiğimiz yıl Nobel edebiyat ödülü alan Mario Vargas Llosa’nın konuşmasını dinledi. Gezi boyunca bir blog oluşturarak ( http://nergizovacik.blogspot.com) dostları için “canlı yayın” da yaptı.

Devamını okumak için tıklayın

----------------------------------------------------------------------------

Özge Mumcu: Ne işin var derin devletle, şarkıcı ol


Uğur Mumcu’nun kızı olarak büyümek elbette ağır bir misyon yüklemiş omuzlarına. “20'li yaşlarımda çok kısıtladım kendimi. Özel hayatıma ekstra ekstra özen gösterdim” diyor Özge Mumcu. Toplumsal Bellek Platformu üyeleriyle beraberken acılarının azaldığından söz ediyor, “Arat’la (Dink) konuşuyorum, mimarlığına devam et, diyorum. Kendime de, ne işin var derin devlet falan sen de şarkıcı ol, diyorum”.

Um:ag Araştırmacı Gazetecilik Vakfı Koordinatörü Özge Mumcu, “babası” Uğur Mumcu öldürüldüğünde 11 yaşındaydı. Aradan 18 yıl geçti. Evleri her 24 Ocak’ta yeniden cenaze evine döndü, anma törenlerinde, mezarlıklarda, mahkemelerde büyüdü, başka acılara “akraba oldu”.

Özge Mumcu Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nü bitirdikten sonra SBF’de master yaptı. Şimdi ODTÜ’de doktora yapıyor. Özge Mumcu ile acıların her yıl yeniden tazelendiği 18 yılı, “Uğur Mumcu’nun kızı olmayı” ve “toplumsal bellek platformu”ndaki “akrabalıkları”nı konuştuk.

Devamını okumak için tıklayın

---------------------------------------------------------------------------------

Şekibe Çelenk, Halit Çelenk'i anlattı: Tanıklığını görev gibi taşıdı


Eşi Şekibe’ye “Hazırlan 6 Mayıs’ta seninle Karşıyaka’ya gideceğiz” diyordu. Her gün saat ve günü soruyordu. “Çarşamba, perşembe bana kahvaltı verirsiniz ama cuma için garanti veremem. Bu 6 Mayıs’a gideceğim” diyordu ve gitti. Halit Çelenk, üç fidanın yanına onların asıldığı gün gitti. Eşi ve kızları, Halit Çelenk’i ve yaşadığı acı tanıklığı anlattı.

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın avukatı, idam gecelerinin tanığı Halit Çelenk’i 6 Mayıs günü “üç fidan”ın yanına uğurladık. Şimdi Bahçelievler’deki evinde acı var, hüzün var. Şekibe Çelenk’in “çocuklar” diye andığı “3 fidan” evin her yanında; duvarlarda “çocukların” ve Che’nin fotoğrafları ile Picasso’nun Guernica’sının bir kopyası var. “Hayat yoldaşı”nı yitiren Şekibe Çelenk hüzünlü. “Babaları, avukatları ve dava arkadaşları”nı yitiren kızları kimya mühendisi Serpil Güvenç ile tıp profesörü Ferda Özyurda da annelerinin yanında. Halit Çelenk evdeki birçok belgeyi Ankara Barosu Müzesi’ne götürmüş. Deniz Gezmiş’in parkası ise özenle saklanıyor. Ferda Özyurda ile Serpil Güvenç bunun bir “fetiş”e dönüşmesinden hoşlanmıyorlar, ancak foto muhabirimizi kırmayan Şekibe Çelenk parka ile birlikte fotoğraf çektiriyor...

Devamını okumak için tıklayın

----------------------------------------------------------------------------------------------------