19 Aralık 2012 Çarşamba

Pınar Selek: Beni kurban seçtiler

Pınar Selek'in 14.5 yıldır bitmeyen çilesi
 
 
Mısır Çarşı’ndaki patlamayla ilgili davada üç kez beraat ettikten sonra İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından müebbet hapis istemiyle yeniden yargılanmasına karar verilen sosyolog Pınar Selek, “Davaya darbe vurdular. Yine de umutsuz değilim, hukuka su vermemiz lazım ki yeşersin” dedi. İlk mahkemede kendisini ortaçağda “cadı” diye yakılan kadınlarla özdeşleştiren Selek, yaşadıklarını “Beni kurban seçtiler. Cezaevinden çıktıktan sonra da cadılıklar yapmaya devam ettim. Diyorlar ki cadıların ülkesi olmaz… Ama benim var. Süpürgem hiç olmadı çünkü” diye özetliyor.

21 Ekim 2012 Pazar

Kovboy Kızlar da Hüzünlenir


Tom Robbinsten organik bir roman

Amerikalı yazar Tom Robbins, çılgın, uçuk, aykırı, tuhaf, edepsiz, oyuncul romanların yazarı. Parfümün Dansı, Dur Bir Mola Ver, Ağaçkakan, Sirius’tan Gelen Kurbağa , Sıcak Ülkelerden Dönen Vahşi Sakatlar, Geriye Uçan Yaban Ördekleri gibi pek çok romanı dilimize çevrildi. Kitapların adları bile içerikleri hakkında fikir veriyor olmalı...

11 Ekim 2012 Perşembe

20. yüzyılın iki efsane kadını: Tina Modotti, Montparnasse’lı Kiki


Deha”larını “hayatlarına harcayan” kadınlar

Oscar Wilde, “Asıl dehamı hayatıma harcadım, eserlerime ise yalnızca yeteneğimi...” der. 20. yüzyılın iki efsane kadını Tina Modotti ile Montparnasse’lı Kiki “asıl deha”larını hayatlarına koymuş-harcamış kadınlar. Hayat öyküleri 20. yüzyılın siyasal mücadeleler ve sanat arayışlarının -özellikle de fotoğraf sanatının- tarihi gibi. Ve aynı zamanda, özgür ruhlu iki kadının hayata meydan okuyuşunun. Margaret Hooks'un Devrimci Fotoğrafçı Tina Modotti ve Catel’in çizdiği, Jose-Louis Bocquet’in metinleri yazdığı çizgi roman Montparnasse’lı Kiki; iki kadının öncü, devrimci, bohem, sanatçı, fotoğrafçı, model, “esin kaynağı” ve “aşık” olarak öykülerini anlatıyor.

26 Eylül 2012 Çarşamba

Soledad Puertolas’tan Senyora Berg


Fahriye ablanın İspanyol versiyonu


Çağdaş İspanyol edebiyatının önde gelen isimlerinden Soledad Puertolasın Senyora Berg kitabı, saplantılı ergenlik düşleri ve bunların yetişkinlik dönemine taşınmasının romanı. Fahriye abla sendromunun İspanyol versiyonu. Ahmet Muhip Dranasın Ne güzel komşumuzdun sen, Fahriye abla! dizesiyle özetleyiverdiği tutkunun, saplantının İspanya’da geçen derinlemesine işlenmiş roman hali...

6 Ağustos 2012 Pazartesi

Mehmet Coral’dan Mimar Sinan romanı


Sinan’a saygı, romana “zorlama”


 
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla yapılan Ataşehir’deki “VİP” camiye Mimar Sinan’ın adı verildi. Caminin adına ne kadar yakıştığı tartışıladursun, ben de bu günlerde Mehmet Coral’ın Mimar Sinan’ın hayatını anlattığı Işıkla Yazılsın Sonsuza Adım adlı romanını okudum. Roman, paralel kurguyla ilerliyor. Bir yandan, Mimar Sinan hayatını dostu şair ve nakkaş Mehmet Sai’ye anlatıyor. Diğer yandan, günümüzde yaşayan ve Sinan’ın romanını yazan intiharın eşiğindeki Bulut’un hikayesi anlatılıyor. Sinan’ın anlatıldığı bölümler keyifle okunuyor; Bulut’un hikayesi ise Sinan’ın görkemli hayat hikayesinin yanına zorlamayla “iliştirilmiş” görünüyor ...

20 Temmuz 2012 Cuma

Antonio Tabucchi'den "Pereıra İddia Ediyor"


Edebiyat sığınağından hayata atlamak


Antonio Tabucchinin Pereıra İddia Ediyor romanı, faşizmin kol gezdiği bir ülkede edebiyatla içiçe yaşayan ve politikaya uzak duran bir gazetecinin dönüşümünün hikâyesi. Roman, Faşizmi ne kadar görmezden gelebilirsiniz?,Ne kadar edebiyata saklanabilirsiniz? sorularına yanıt ararken, sıradan bir insanın içinden nasıl bir kahraman çıkarabildiğini de anlatıyor...


19 Haziran 2012 Salı

Irmak Zileli’den Eşik


Kendi ninnisini söylemeyi öğrenen kızın romanı


Irmak Zileli’nin Eşik kitabı zorlu bir büyümenin romanı. Bir çocuğun güçlü-iddialı ebeveynler arasında önce var olma ve sonra da kendi sesini, sözünü, yolunu bulmasının romanı. Eşik, otobiyografik bir roman. İnsanın babası Aydınlık hareketinin iki numaralı ismi Gün Zileli, annesi Feyza Perinçek ve dayısı da hareketin lideri Doğu Perinçek olunca ilk romanın otobiyografik özelliklerinin öne çıkması sürpriz sayılmamalı. Evet Irmak Zileli’nin hayatı “roman”; ancak kolaya kaçıp basit bir aktarıcılıkla yetinmemiş, bu hayatı sağlam bir kurgu ve özenli bir dille romana çevirmeyi başarmış...


17 Mayıs 2012 Perşembe

Hanif Kureishi'den “Vücut”



Bir gün daha genç bir vücuda “taşınmak”!

Kureishi ve Almodovar'ın “vücut” karabasanı


Vücut bazen ödüldür, bazen ceza; bazen ayrıcalıktır, bazen umutsuz bir sıradanlık; bazen “oyun bahçesi”dir bazen ızdıraplar evi; bazen haz tapınağıdır, bazen de bir hapishane....Son günlerde arka arkaya yüz, kol, bacak nakli ameliyatı haberleri gelirken; bilim kurgu romanlarında hayal edilenler bir bir “bilim” oluyor, gerçek oluyor. İnsanların korktuğu bir yüze sahipseniz, kolunuz, bacağınız yoksa organ nakli ne büyük bir mucize. Peki ya daha fazlasını isterseniz? Daha genç, daha güzel bir beden peşine düşerseniz. Yani, o kadim düşün peşine. Gılgamış ölümsüzlük peşindeydi -ne de olsa o bir kral- ; çağdaş insan ise daha genç, daha güzel bir bedenle “daha fazla” yaşamak peşinde. Kapitalizm de insanların bu düşlerini-arzularını kozmetikle, estetik ameliyatlarla alabildiğine kışkırtıyor. Sırada ne var?

2 Mayıs 2012 Çarşamba

"Kennedy"li bir skandalın roman hali


Joyce Carol Oates'ten “Chappaquiddick skandalı” nın romanı: Kara Su

Oates, “Kara Su”yun altından “bildiriyor”


 
Amerikalı yazar Joyce Carol Oates, Edward Kennedy'yi başkan adaylığından eden ve “Chappaquiddick skandalı” olarak anılan olayı Kara Su adıyla romanlaştırmış. Kara Su; genç bir kadının “muktedir” bir siyasetçiyle tanışması, onun tarafından “seçilmenin” büyüsüne kapılması ve aynı gün adamın kullandığı arabayla bir göle uçarak ölümünün hikayesi...Oates “gerçek” olayın üzerinden 33 yıl geçtikten sonra (1992 yılında ) hayatı romana çevirerek yeniden kurgulamış. Genç kadının “gözünden” ve “kara su”yun dibinden bildiriyor...

16 Nisan 2012 Pazartesi

“Onca Yoksulluk Varken” faşizm de vardır!

Erzurum Belediyesi, Tiyatrokare’nin “Onca Yoksulluk Varken” adlı oyununun şehirde sahnelenmesine izin vermedi. Tiyatrokare’nin kurucusu Nedim Saban, Emile Ajar’ın aynı adlı romanından uyarlanan oyuna dekordaki “Kahrolsun Faşizm” yazısı nedeniyle izin verilmediğini söyledi. Evet, “Onca Yoksulluk Varken”, “faşizm” de vardır! Bu yasak vesilesiyle Fransız yazar Emile Ajar -ya da gerçek adıyla Romain Gary’yi- bir kez daha selamlayalım...

27 Mart 2012 Salı

Erendiz Atasü’den Güneş Saygılı’nın Gerçek Yaşamı



“Ölen” başkente ve “tükenen” gençliğe veda mektubu


Erendiz Atasü’nün son romanı Güneş Saygılı’nın Gerçek Yaşamı; talan edilen, zehirlenen, öldürülen başkente bir ağıt... Bir kadının, bir döneme, gençlik düşlerine, aşklarına ve kentine yazılmış uzun veda mektubu...


12 Mart 2012 Pazartesi

Derviş Şentekin’den Beş Parasızdım ve Kadın Çok Güzeldi

Radikal Kitap editörü Derviş Şentekin’in Beş Parasızdım ve Kadın Çok Güzeldi adlı romanı okur olarak beni çağıran kitaplardan değildi. Öncelikle kitabın “okur avcısı” adı çok satar kitapları çağrıştırdığından bana itici geldi. Ayrıca, bir okur olarak polisiyeye de çok düşkünlüğüm yoktur. Ancak bir arkadaşımın önerisi üzerine aldım ve bir solukta okudum.

11 Mart 2012 Pazar

RÖPORTAJLAR

Nergiz Savran Ovacık: Bir kadın gezgin


Nergiz Savran Ovacık için pek çok tanımlama cümlesi var; ODTÜ’lü, 68’li, feminist, savaş karşıtı, çevreci... Ve gezgin... Endüstri mühendisi olarak uzun ve aktif bir iş yaşamının ardından emekli olunca kendini tamamen yollara vurdu Savran Ovacık. Bugüne dek 45 ülkeye gitti. Son olarak da üç ay Bolivya, Peru, Şili, Arjantin’i tek başına gezdi. Hostellerde hiç tanımadığı insanlarla kaldı; zaman zaman Koreli, Meksikalı, Hollandalı, Arajantinli, Avusturalyalı yol arkadaşları oldu. Çölleri, kumulları, okyanusları, yüzen adaları, kanyonları, İnka tapınaklarını gezdi; sokaklarda dans etti, Buenos Aires’te beyaz başörtülü annelerle beraber slogan attı, geçtiğimiz yıl Nobel edebiyat ödülü alan Mario Vargas Llosa’nın konuşmasını dinledi. Gezi boyunca bir blog oluşturarak ( http://nergizovacik.blogspot.com) dostları için “canlı yayın” da yaptı.

Devamını okumak için tıklayın

RÖPORTAJLAR

Özge Mumcu: Ne işin var derin devletle, şarkıcı ol


Uğur Mumcu’nun kızı olarak büyümek elbette ağır bir misyon yüklemiş omuzlarına. “20'li yaşlarımda çok kısıtladım kendimi. Özel hayatıma ekstra ekstra özen gösterdim” diyor Özge Mumcu. Toplumsal Bellek Platformu üyeleriyle beraberken acılarının azaldığından söz ediyor, “Arat’la (Dink) konuşuyorum, mimarlığına devam et, diyorum. Kendime de, ne işin var derin devlet falan sen de şarkıcı ol, diyorum”.

Um:ag Araştırmacı Gazetecilik Vakfı Koordinatörü Özge Mumcu, “babası” Uğur Mumcu öldürüldüğünde 11 yaşındaydı. Aradan 18 yıl geçti. Evleri her 24 Ocak’ta yeniden cenaze evine döndü, anma törenlerinde, mezarlıklarda, mahkemelerde büyüdü, başka acılara “akraba oldu”.

Özge Mumcu Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nü bitirdikten sonra SBF’de master yaptı. Şimdi ODTÜ’de doktora yapıyor. Özge Mumcu ile acıların her yıl yeniden tazelendiği 18 yılı, “Uğur Mumcu’nun kızı olmayı” ve “toplumsal bellek platformu”ndaki “akrabalıkları”nı konuştuk.

Devamını okumak için tıklayın

RÖPORTAJLAR

Şekibe Çelenk, Halit Çelenk'i anlattı: Tanıklığını görev gibi taşıdı


Eşi Şekibe’ye “Hazırlan 6 Mayıs’ta seninle Karşıyaka’ya gideceğiz” diyordu. Her gün saat ve günü soruyordu. “Çarşamba, perşembe bana kahvaltı verirsiniz ama cuma için garanti veremem. Bu 6 Mayıs’a gideceğim” diyordu ve gitti. Halit Çelenk, üç fidanın yanına onların asıldığı gün gitti. Eşi ve kızları, Halit Çelenk’i ve yaşadığı acı tanıklığı anlattı.

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın avukatı, idam gecelerinin tanığı Halit Çelenk’i 6 Mayıs günü “üç fidan”ın yanına uğurladık. Şimdi Bahçelievler’deki evinde acı var, hüzün var. Şekibe Çelenk’in “çocuklar” diye andığı “3 fidan” evin her yanında; duvarlarda “çocukların” ve Che’nin fotoğrafları ile Picasso’nun Guernica’sının bir kopyası var. “Hayat yoldaşı”nı yitiren Şekibe Çelenk hüzünlü. “Babaları, avukatları ve dava arkadaşları”nı yitiren kızları kimya mühendisi Serpil Güvenç ile tıp profesörü Ferda Özyurda da annelerinin yanında. Halit Çelenk evdeki birçok belgeyi Ankara Barosu Müzesi’ne götürmüş. Deniz Gezmiş’in parkası ise özenle saklanıyor. Ferda Özyurda ile Serpil Güvenç bunun bir “fetiş”e dönüşmesinden hoşlanmıyorlar, ancak foto muhabirimizi kırmayan Şekibe Çelenk parka ile birlikte fotoğraf çektiriyor...

Devamını okumak için tıklayın

6 Mart 2012 Salı

Ian McEwan'dan Masumiyet



Savaş ve Aşk Masumiyeti Bozar




İngiliz yazar Ian McEwan, Masumiyet ya da Özel İlişki romanında bir “masumiyet kaybı” öyküsü anlatıyor. Savaş ve aşk büyütür, olgunlaştırır, yaralar, kirletir... Özetle; savaş -soğuğu da olsa- ve aşk masumiyeti bozar...

5 Mart 2012 Pazartesi

Stockholm

Müzeler kenti Stockholm
Picasso’nun, Matisse’in, Munch’un ücretsiz görülebildiği ülke
333 yıl sular altında kalan Vasa gemisi, müzeye ‘demir atmış’
Uçağınız Stockholm’e inerken, önce mavi-yeşil bir mucizeye “merhaba” diyorsunuz. Denizin üzerine serpiştirilmiş adalar, adacıklar, adaların arasında kanallar, köprüler, yemyeşil ormanlar karşılıyor turistleri. Kente neden “Kuzey’in Venedik’i” denildiği hemen anlaşılıyor-. Arlanda Havaalanı’ndan kente doğru ilerlerken her adımda bir refah ülkesinde turist olmanın farkını görüyorsunuz. Yemyeşil, bakımlı, doğayla uyumlu, tertemiz bir kent. Sokaklarda diğer Avrupa kentlerindeki gibi evsizler, dilenciler yok. İsveçliler turistlere çok yardımcı oluyor, neredeyse herkes İngilizce konuşuyor. Daha havaalanında konuştuğunuz ilk görevli, birkaç günlük metro kartı almamanız konusunda –pahalı olacağını söyleyerek- uyararak yardımcı oluyor. Bindiğiniz otobüsün kadın sürücüsü otobüsü kenara çekip elinizdeki haritadan yol tarif ediyor. Kıyıda bir bankta soluklanıp haritada yerinizi belirlemeye çalışırken, hemen bir İsveçli yanaşıp nereyi aradığınızı sorup yardım öneriyor…

Mykonos ve Delos adaları

Güneşin, mavi-beyaz evlerin ve daracık sokakların çağrısı
Güneşe, yel değirmenlerine, 2. Petros’a selam
Kiklad adaları, turistlerin en çok yeğlediği Yunan adaları. “Daire” anlamına gelen Kiklad adalarının antik çağlardaki merkezi olan Delos , tanrı Apollon ile tanrıça Artemis’in doğum yeri olarak biliniyor. Kiklad adalarının bugünkü turistik merkezleri ise Santorini ve Mykonos adaları. Mykonos, korsanların ve yılın hiçbir günü eksik olmayan rüzgarın yolunu kesmek için labirent gibi oluşturulmuş daracık sokakların, begonvillerle süslü mavi-beyaz şirin evlerin, sınırsız, yasaksız, kuralsız plajların ve eşcinsellerin gözde adası… 

Barcelona: Öncülerin, isyancıların, gerçeküstücülerin kenti...

Gaudi büyüleyici, `paella' ve `cava' şahane!...

Barcelona; İspanya'nın başkenti Madrit'e meydan okuyan Katalanların, Real Madrit taraftarı olan faşist diktatör Franko'ya statlarda kafa tutan ``başkaldırının takımı'' Barca'nın, öncü sanatçıların, kaşiflerin kenti. Dahi mimar Gaudi'nin kentin çeşitli yerlerindeki fantastik yapıtları geleneksel mimari yaklaşımlara meydan okuyor. Modern sanatın kurucuları Picasso'nun, Dali'nin, Miro'nun gerçeküstücü resimleri geleneksel olanı altüst ediyor, genelgeçer ``gerçek'' algısını yerle bir ediyor. Amerika keşif gezisini bu kentten başlatan Kristof Kolomb, limandaki heykelinde `uzaklara'' bakıyor...

4 Mart 2012 Pazar

Almodovar’dan içine “hapsolduğunuz” deri


Pedro Almodovar, son filmi İçinde Yaşadığım Deri ile sarsılmalara, şoklara alıştırdığı izleyicisini bu kez dehşet verici bir Kafkaesk ortama götürüyor. Kafka’nın uzun öyküsü Dönüşümün kahramanı Gregor Samsa, bir gün uyandığında kendini bir hamamböceği olarak bulur. Almodovar’ın filmindeki kahramanlardan biri ise kendini yeni bir tene, yeni bir bedene, yeni bir cinsiyete hapsedilmiş buluyor... İnsanın tüylerini diken diken eden bir öykü, sarsıcı bir film...

Viyana’ya hafta sonu kaçamağı

Viyana, “Avrupa’nın en aristokrat şehri” diye anılıyor. Avrupa’nın kültür, sanat, müzik başkentlerinden biri. Kente iner inmez bu atmosferi hemen algılıyorsunuz. Havaalanından metroya binip Karlplatz’de indiğimizde görkemli bir Paul McCarthy heykeliyle karşılaştık. İyi ki elimizdeki bavulları bir kenara bırakıp birkaç fotoğraf çekmişiz. İki gün sonra tekrar aynı yere gittiğimizde heykel meydandan kaldırılmıştı...

Artist: Asıl “Artistlik” Sessizlikte Gösterilir!






Herkesin birbiriyle “fena halde iletişim” içinde olduğu zamanlarda sessiz, üstelik siyah-beyaz bir film izlenir mi? Bu soruya, bir de magazin kültürümüzden gelen şarkıcı Demet Akalın’ın Artist filmini izlemek için gittiği sinema salonunu 10 dakika sonra “Ne biçim film bu, diyalog yok, üstelik siyah-beyaz. Paramı geri verin” diye terkettiği ve kendisine bir davetiye verildiği bilgisi de eklenince tedirgin olmuştuk. (Böylece beğenmediğimiz filmler için sinemalardan bilet-davetiye isteyebileceğimizi de öğrenmiş olduk!) Her ne kadar Demet Akalın sinema konusunda “kanaat önderimiz” olmasa da, arkadaşlarımızla gittiğimiz sinemada filmi seyretmeye “Acaba sıkılır mıyız?” kaygısıyla başladığımızı itiraf etmeliyim...

23 Ocak 2012 Pazartesi

Prag'da "komünizm" müzesi




“Görmüş, geçirmiş” bir kent: Prag
Komünizmin
“müzelik” olmasının hüznü


Prag, büyülü bir kent...Meydanları, 100 kulesi, kalesi, Aziz Vitus katedrali, saati, sokakları, Vltava nehri üzerindeki köprüleri ile daha adımınızı atar atmaz gözlerinizi kamaştırıyor. İkinci dünya savaşında sadece bir tek bombanın düştüğü bu kenti “Hitler'in bile bombalamaya kıyamadığı” söyleniyor. Kentin soylu bir güzelliği var, ama bu soyluluk “asalet”e değil, “görmüş geçirmiş”liğe bir vurgu. Prag, çok şeyler “görmüş” ve “geçirmiş” bir kent. Nazi işgalini de biliyor, kızıl orduyu da, komünizmi de, Sovyet tanklarını da... Baharı da, kışı da, işgali de, kadife devrimi de...

13 Ocak 2012 Cuma

Yourcenar’dan Mişima kitabı

İntiharı “edebiyatına” dahil

Marguerite Yourcenar’in
Mişima Ya da Boşluk Algısı kitabı, Mişima’nın “hayatı” üzerinden “yapıtları”na bakan kapsamlı bir deneme kitabı. Mişima, romanları kadar hayat öyküsüyle de çağdaş edebiyatın kültleşmiş isimlerinden. Seppukusu (Japonların geleneksel intihar ritüeli), törensel intiharı da “edebiyatına” dahil...

5 Ocak 2012 Perşembe

Kalp Zamanı'ndan Malina'ya Bakmak


Her okurun zamanla kişisel bir "kanon"u oluşur. Bu listeye "aldığınız, seçtiğiniz" kitaplara belli aralıklarla hep yeniden dönersiniz. Malina, benim kanonumun ilk sıralarında yer alan kitaplardan. Son dönemde deprem vesilesiyle gündelik hayattaki faşizmi tartışırken "Faşizm atılan ilk bombalarla başlamaz, insanlar arasındaki ilişkilerde başlar" diyen İngeborg Bachmann'ı anımsadım ve yeniden Malina'yı okumaya başladım. Sonra iki büyük şairin Bachmann ve Paul Celan'ın Kalp Zamanı adıyla yayımlanan mektuplarını okudum. Bir kez de Kalp Zamanı'ndan Malina'ya baktım...