19 Haziran 2012 Salı

Irmak Zileli’den Eşik


Kendi ninnisini söylemeyi öğrenen kızın romanı


Irmak Zileli’nin Eşik kitabı zorlu bir büyümenin romanı. Bir çocuğun güçlü-iddialı ebeveynler arasında önce var olma ve sonra da kendi sesini, sözünü, yolunu bulmasının romanı. Eşik, otobiyografik bir roman. İnsanın babası Aydınlık hareketinin iki numaralı ismi Gün Zileli, annesi Feyza Perinçek ve dayısı da hareketin lideri Doğu Perinçek olunca ilk romanın otobiyografik özelliklerinin öne çıkması sürpriz sayılmamalı. Evet Irmak Zileli’nin hayatı “roman”; ancak kolaya kaçıp basit bir aktarıcılıkla yetinmemiş, bu hayatı sağlam bir kurgu ve özenli bir dille romana çevirmeyi başarmış...



Irmak Zileli kitabın başında epigraf olarak Ahmet Hamdi Tanpınar’ın -romanına ad seçtiği Eşik şiirinden- “Ve bir kadın beyaz sakin, büyülü/ Göğsünde kanıyan bir zaman gülü/ Mahzun bakışlarla dinler derinde/ Olup olmamanın eşiklerinde” dizelerini almış. Sonra “kanatan” anılardan yola çıkıp bir dönemi anlatmış. Eylül’ün gözünden, yüreğinden ve onun kelimeleriyle...

 Dünyayı değiştirmeye kalkışanlar, büyük bir düşün peşine takılanlar bazen “küçük” çocuklarını unutuyor, feda ediyor olmalı. “Bir insan yetiştirmek, devrimin provası gibi” diye düşünen Hasan “baba” rolünü beceremiyor, üstelik o provalardan bile kaytarıyor. Hangi çocuk duvarında “eleştiri ve özeleştiri panosu” olan ve sürekli kabahatlerinin yazıldığı bir evde yaşamak ister. Eylül, misafir gelince babasının arka odalara saklandığını, “oportnis, reviznonis” sözcüklerinin ne anlama geldiğini ve “Stalin’in bir çikolata markası olup olmadığını” merak ederek büyüyor. Ve bir gün aranan babasına başka bir adla seslenmesi gerektiğini kabullenmek zorunda kalıyor. Sonrası daha da karışık; babanın annesinden ayrılması, siyasi hareketten kopması, Londra’daki mültecilik günleri, aile içi anlaşmazlıkların siyasal kavgalar ekseninde daha da büyümesi. Çok zorlu, çok sancılı bir büyüme süreci. Ve sonunda bir gün “Bu baba-kız ilişkilerini de gereksiz buluyorum ben. Böyle geleneksel bir ilişkinin ikimizi de saçma sapan yükümlülükler getirdiğini düşünüyorum” diye “teorisini” de hazır edip kaçan baba Hasan. Roman, “Kendi ninnisini kendi söylüyor Eylül. Artık böyle” diye bitiyor...

Eşik’i okurken hep bir yumru tıkadı boğazımı, gözlerim nemlendi sık sık. Her devrim çocuklarını yer, derler ya, -bazı- devrimciler de kendi çocuklarını kurban ediyor demek ki. Bu ara Gün Zileli’nin anılarını da okudum. Aydınlık hareketini tanımak açısından son derece ilginç, zengin ayrıntılarla dolu kitaplar. Ancak özellikle hayatına giren kadınlarla ilgili gereksiz ayrıntılarla dolu bölümler mahremiyet -o kadınların mahremiyeti- sınırlarını zorluyor.

Anıların ardından Eşik’i okuyunca “Sapak”ve “Yarılma”lara “bir çocuğun” gözünden -de- bakıyorsunuz. Anılar ve romanda anlatılanlar birçok yerde örtüşüyor. Ancak Irmak Zileli, sözünü edebiyatın diliyle söylemiş, kurguyu yeğlemiş. Romanda Eylül, bedelleri ödeyip “eşiği” geçiyor; Irmak Zileli de bu ilk romanıyla “edebiyat” eşiğini atlamış...
---------------------------------------------

Eşik, Irmak Zileli, Remzi Kitabevi, 325 sayfa
---------------------------------------------
Cumhuriyet gazetesi Ankara ekinde  18 Haziran 2012 tarihinde yayımlandı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder