17 Mayıs 2012 Perşembe

Hanif Kureishi'den “Vücut”



Bir gün daha genç bir vücuda “taşınmak”!

Kureishi ve Almodovar'ın “vücut” karabasanı


Vücut bazen ödüldür, bazen ceza; bazen ayrıcalıktır, bazen umutsuz bir sıradanlık; bazen “oyun bahçesi”dir bazen ızdıraplar evi; bazen haz tapınağıdır, bazen de bir hapishane....Son günlerde arka arkaya yüz, kol, bacak nakli ameliyatı haberleri gelirken; bilim kurgu romanlarında hayal edilenler bir bir “bilim” oluyor, gerçek oluyor. İnsanların korktuğu bir yüze sahipseniz, kolunuz, bacağınız yoksa organ nakli ne büyük bir mucize. Peki ya daha fazlasını isterseniz? Daha genç, daha güzel bir beden peşine düşerseniz. Yani, o kadim düşün peşine. Gılgamış ölümsüzlük peşindeydi -ne de olsa o bir kral- ; çağdaş insan ise daha genç, daha güzel bir bedenle “daha fazla” yaşamak peşinde. Kapitalizm de insanların bu düşlerini-arzularını kozmetikle, estetik ameliyatlarla alabildiğine kışkırtıyor. Sırada ne var?


İngiliz yazar Hanif Kureishi'nin -kitaba adını veren- “Vücut” adlı öyküsünün yer aldığı kitabı 2005 yılında ilk yayımlandığında okumuştum. Son günlerde arka arkaya gelen organ nakilleri nedeniyle vücut üzerinde düşünmeye başlayınca bir kez daha okudum. Kitabın çarpıcı bir kapağı var. Fermuarlı bir giysi gibi yeni bir bedenin giyilmesi resmediliyor. Kapak tasarımını Utku Lomlu yapmış. Kureishi, bu uzun öyküde çağdaş insanın “daha genç, daha güzel” vücut özlemini hicvediyor...

Kureishi'nin öyküsü “Dinle, iyi duyamadığını ve sırtının ağrıdığını söylüyorsun. Bedenin hastalıklı varlığını sana hatırlatmaktan vazgeçmeyecek. (...) Onu verip, yerine yenisini almaya ne dersin” sorusuyla başlıyor. Kahramanız yaşlı bir erkek yazar, daha genç bir bedenin vaatlerini, olasılıklarını düşünmeden edemiyor. Yaşlı ve zengin kadın ve erkeklerin beyinlerinin genç ölülerin vücutlarına nakledebilmelerini kendisini için akıl çelen bir olasılık olarak değerlendirmeden edemiyor. Ve “ kısa vadeli olarak bir vücut kiralıyor”, çengellere asılı ölü çıplak bedenler arasından bir beden seçiyor, ameliyat oluyor ve “yeni vücut”a sahip oluyor. İlk duygular, anlatılmaz bir sevinç , memnuniyet, bir Narkissos hali. Narkissos suya bakar kendine aşık olur, kahramanız da ayna karşısında kendine “aşık olmaya” başlıyor. Ve “Cennet başkalarıdır” diyor. Hani Sartre “Başkaları cehennemdir” der ya, ona inat ! Seyirlik bir bedeniniz varsa, başkaları zevkle, hayranlıkla, kıskançlıkla bedeninizi seyrediyorsa, arzuluyorsa “başkaları” cennet olabilir. Ama bir süreliğine...

Eski beyni, yeni bir vücutla kullanan yaşlı bir yazar ne yapar? Daha çok sevişir, bedeninin tüm olanaklarını kullanır, sınırlarını zorlar, erkeklerle yatar, jigololuk yapar, orji partilerine katılır, bedenini satar, seyahat eder, mankenlik yapar v.s... Yaşlı bedeniyle ne kadar “zihin” dünyasında, kültürel alemde var oluyorsa, yeni bedeniyle de o kadar fiziksel dünyada boy gösterir...

Etiğin yerini estetik alırken

Yazar yeni bedeniyle maceradan maceraya koşarken “benzerleri”yle de karşılaşır. Bu benzerlerinden birinin kehaneti ürkütücüdür:

Çok geçmeden herkes bu konuyu konuşuyor olacak. Yeni bir sınıf ortaya çıkacak, üstün vücutlardan oluşan üstün, seçkin bir sınıf. Sonra , gidip istediğin vücudu satın alabileceğin dükkanlar olacak. Vitrinde mankenler değil, gerçek vücutlar sergilenecek.”

Kahramanız olan yazar ise olaya felsefenin temel sorularından biriyle yaklaşır: “Eğer ölüm fikrinin kendisi ölüyorsa eski Yunan'dan bugüne uzanan Batı uygarlığının içerdiği bütün anlamlar, bütün değerler değişiyor demektir. Öyle görünüyor ki, etiğin yerine estetiği koymaktayız.” Bu, ürkütücü bir çıkarım. Etiğin yerine estetiği koyarsak, “Ben kimim” sorusuna nasıl yanıt verebiliriz? Bu sorunun yanıtının ne kadarı “vücut”la ilgilidir?

Yazar kitabın bir yerinde “Teorileri seven bir arkadaşım kişilik kavramının , bağımsız, kendisinin bilincine varmış birey kavramının ve bu kişiliğin anlatabileceği ya da yazabileceği özyaşam öyküsünün , ilk kez aynanın icadıyla ve 16. yüzyılın başlarında Venedik'te imal edilmesiyle birlikte geliştiğini düşünüyor. İnsanlar kendi yüzlerini, duygularının dışavurumunu ve vücutlarını iyiden iyiye inceleyebildikleri zaman, kim olduklarını, kimden ne kadar farklı olduklarını, kime ne kadar benzediklerini de merak edebiliyorlardı” diyor. Kim olduğumuzu bize sadece aynalar mı söyler? Etiği küçümseyen, yok sayan, yadsıyan salt estetik değerlendirme/sınıflandırma/ yüceltme faşizme doğru götürmez mi toplumları?

Zengin ve yaşlı insanlar genç vücutlar istiyorsa ve yeterince genç ölü vücut yoksa ne olur? Bir vücut kapmaca, cinayet salgınına dek gitmez mi bu arayış? Toplumsal bir ütopya gibi değil, ama kişisel bir düşün gerçekleşmesi olarak başlayan daha genç vücut kiracılığı bir karabasana dönüşebilir. Çünkü kapitalist sistemin kuralları işlemeye başlar:
Genç kadın vücutları Birleşik Devletler'de büyük talep görüyor. Bunlar için ikramiye veriliyor. Bu kadınlar sokaktan soyulmak ya da tecavüz edilmek için değil, acısız bir şekilde öldürülmek için kaçırılıyorlar. (....) Hatta insanlar , kızların birbirlerinin giysilerini giymesi gibi, sokağa çıkarken vücutlarını paylaşacaklar. Artık ok yaydan çıktı Leo. Beğensen de beğenmesen de bazılarımız ölümsüzlüğe doğru yol alıyoruz. Ama treni kaçıran bazı insanlar da olacak.”
Genç, taze vücut önce bir armağan gibi gelebilir. Ama genç vücut avcıları vücudunuzun peşine düştüğünde cezaya, karabasana dönüşür. Öykü, “Yeryüzünde bir yabancıydım; hiçbir şeyi olmayan , hiçbir yere ait olmayan biriydim, hiç kimseydim; sonsuz hayat kabusunda, yeniden başlamaya mahkum edilmiş bir vücuttum sadece” cümleleriyle bitiyor...

Bilim kurgu romanlarında yaşananlar “bilim” olmaya başlarken, edebiyatın da söyleyecek sözü var. Kureishi'nin öyküsünde olduğu gibi. Ya da Almodovar'ın “İçinde yaşadığım deri” filmi gibi. Almodovar da bu filmde vücut konusu üzerinde derinleşiyor, düşünüyor, düşündürüyor. Filmin kahramanlarından biri kendini yeni bir tene, yeni bir bedene, yeni bir cinsiyete hapsedilmiş” buluyor. Cinsiyet değişimi Almodovar’ın sevdiği temalardan. Ancak bu kez bu değişim, bir “seçim”in sonucu değil; bir intikam aracı, bir “ceza” olarak karşımıza çıkıyor. Kureshi'nin kitabı gibi, Almadovar'ın filmi de hem kışkırtıcı, hem de ürkütücü. Kureishi de, Almodovar da vücut üzerine düşünmüşler ve bir karabasan görmüşler...
Hanif Kureishi, Vücut, Everest Yayınları, 316 sayfa.

Cumhuriyet Ankara ekinde 14 Mayıs 2012 tarihinde kısaltılarak yayımlandı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder