5 Mart 2012 Pazartesi

Mykonos ve Delos adaları

Güneşin, mavi-beyaz evlerin ve daracık sokakların çağrısı
Güneşe, yel değirmenlerine, 2. Petros’a selam
Kiklad adaları, turistlerin en çok yeğlediği Yunan adaları. “Daire” anlamına gelen Kiklad adalarının antik çağlardaki merkezi olan Delos , tanrı Apollon ile tanrıça Artemis’in doğum yeri olarak biliniyor. Kiklad adalarının bugünkü turistik merkezleri ise Santorini ve Mykonos adaları. Mykonos, korsanların ve yılın hiçbir günü eksik olmayan rüzgarın yolunu kesmek için labirent gibi oluşturulmuş daracık sokakların, begonvillerle süslü mavi-beyaz şirin evlerin, sınırsız, yasaksız, kuralsız plajların ve eşcinsellerin gözde adası… 
Söylenceye kulak verilirse, Tanrılar tanrısı Zeus Leto’ya gönlünü kaptırmış ve ona sahip olmuş. Leto hamile kalmış, ancak Zeus’un karısı Hera’nın baskısı nedeniyle doğum yapacak bir yer bulamamış. Sonunda Delos adasında Apollon ve Artemis’i doğurmuş. Delos’u gezerken rehberimizin anlattığı söylencenin bu versiyonu. Halikarnas Balıkçısı ise, Yunan tanrılarının aslında Anadolu kökenli olduğu görüşünde. Yunanistan’da birçok yerin tanrıları sahiplenmek için efsaneler ürettiği, Delos’ta doğum öyküsünün de bundan kaynaklandığı, oysa Güneş Tanrısı Apollon’un ışık ülkesi Lykialı olduğu, Patara’da doğduğu söyleniyor. Leto’nun daha sonra Anadoluya kaçtığı, bugün Kaş-Fethiye arasındaki Letoon antik kentinin de adına kurulan bir kent olduğunu eklemek gerek.
Bugün üzerinde yerleşim merkezinin bulunmadığı Delos çok zengin arkeolojik mirasıyla turistleri yüzyıllar öncesine götürüyor. Adaya Mykonos’tan kalkan teknelerle 20 dakikada ulaşmak olası. Yunanistan’ın en önemli arkeolojik alanı olan bu ada bir açık hava müzesi gibi. Antik tiyatro, zengin mozaiklerle süslü evler, Apollon ve Artemis tapınakları, dev aslan heykelleri ziyaretçileri mitolojik zamanlara taşıyor. Aslan heykelleri gibi açık havada sergilenen bazı eserler taklit, asılları ada içindeki müzede sergileniyor. Bu müze özellikle heykeller açısından son derece zengin. Kiklad adalarının Türk ziyaretçilerin ilgisini çekebilecek bir özelliği de, buraların bir zamanlar Barbaros Hayrettin Paşa tarafından fethedilmiş ve Osmanlı egemenliğinde kalmış olması. Delos adasını gezdiren Yunanlı rehberimiz “barbar” sözcüğünün bugünkü kullanımıyla antik zamanlardaki anlamının farklı olduğunu söylüyor. Perslerin,”var var var” diye, Yunanlıların anlamadıkları bir dilde konuşmaları nedeniyle, bunlara “varvarlar” denildiğini anlatıyor. Yunanca ''barbaros'' sözcüğünden gelen ve tüm Helen olmayanlar için kullanılan bu sözcüğün anlamı, zaman içinde farklılaşmış…
Değirmenlerin, 2. Petros’un , daracık sokakların adası
Delos, Kiklad adalarının mitolojik zamanlara uzanan “geçmişi” íse, bugünü Santorini ve Mykonos. Bu iki ada turistlerin gözdesi. Mykonos önce şaşırtıyor, cinsel önyargılarınızla karşılaşıyorsunuz, sık sık gözleriniz faltaşı gibi açılıyor. Sonra, yasaksızlığın, cinsel tabuların olmamasının getirdiği hafifliğin rahatlığıyla tanışıyorsunuz. Hoşgörülü olmanın, farklı olana saygılı olmanın hayatı kolaylaştıran –kendiniz ve başkaları için- konforuna çabuk uyum sağlıyorsunuz.
Mykonos en çok ziyaret edilen ve en pahalı Yunan adası. Ada 1453’ten 1832’ye dek Osmanlı hakimiyetinde kalmış. Korsanlardan korunmak ve yılın hiçbir günü eksik olmayan rüzgarı kesmek için daracık sokaklardan bir labirent oluşturulmuş. Deniz kıyısından birkaç sokak içeri gittiğinizde hemen rüzgar kesiliyor, ya da rüzgarı hissettiğinizde denize yaklaştığınızı anlıyorsunuz. Bazen küçücük bir alanda aynı sokaklardan kerelerce geçiyor fakat yolunuzu bulamıyorsunuz. Bu sokaklarda kaybolmak da güzel . Sokaklarda birbirinden şık, ünlü markaların açtığı mağazalar, mücevher mağazaları, küçük lokantalar, hediyelik eşya satıcıları. Bu küçük adada onlarca sanat galerisi bulunduğunu da unutmamak gerekiyor.
Sokaklarda dolaşırken Mykonos’un sembolü olan Pelikan 2. Petros’la mutlaka yolunuz kesişiyor. Petros 1950 kışındaki büyük fırtınada Ada’ya düşmüş ve adanın en ünlü “turistik” sembolü olmuş. (Pelikanlı birçok hediyelik eşya var) 1985 yılında Pelikan Petros bir arabanın altında kalarak can verince, adalılar yerine hemen 2. Petros’u koymuşlar. Sokaklarda çevresinde çok kalabalık bir turist fotoğrafçı grubu eşliğinde dolaşıyor. Mykonos sokaklarının yıldızı 2. Petros.
Rüzgarlı tepedeki değirmenler Ege denizini selamlıyor. Adada yemek yemek , “komşu”luğun ve iki ülke insanlarının yakınlığının derecesini görmek için birebir. Adları değişik olsa bile aynı lezzetler, ya da “baklava” gibi bazı yiyeceklerin adı da aynı. Yalnız onların baklavasının porsiyonları biraz fazla büyük ve hindistancevizli. Yoğurt da, “ballı” haliyle mönülerin tatlı listesinin değişmezi. Patlıcan salatası, dolma, susuz cacık gibi mezeler, üzerine kekik ve zeytinyağı konmuş kızarmış ekmekler enfes. İri doğranmış domatesler ve soğanlardan oluşan ve üzerine kocaman bir dilim beyaz peynir dilimi kondurulmuş Grek salatası ile Ege balıkları, çeşit çeşit deniz ürünleri Türk turistlere hiç yabancılık çektirmiyor.
Mykonos, daha çok “eşçinsellerin, nüdistlerin (çıplak yaşamayı seçenler), çılgınların” adası olarak biliniyor. Adada cinsel tabuların, yasakların, sınırların olmaması özellikle eşcinsel çiftlerin tatil için burayı seçmesine yol açıyor olmalı. Sokaklarda birçok eşcinsel çift görmek olanaklı. Mykonos’un ünlü plajları da çılgınlığın, değişik cinsel seçimlerin yansıması görüntülerle dolu. Platys Gialos ve Paradise (cennet) plajına giden otobüslerle kısa sürede plajlara ulaşılabiliyor. Bu eski püskü otobüsler uluslararası bir yolcu potansiyeline sahip. Otobüslerin üzerindeki “içki şişesiyle binilemeyeceği” uyarıları gideceğiniz plajlar hakkında bir ön fikir veriyor. Paradise plajı gündüz sıradan bir plaj gibi görünüyor. Akşam üzeri saat 16.00’dan sonra ise hava değişiyor. Sahil boyunca sıralanmış klüplerde “şov” başlıyor. Birbirinden seksi kadınlar, erkekler bar masalarının, özel platformların üzerinde çılgınca dans ediyor. İzleyiciler kendilerine katılıyor. Fotoğraf çekmek, seksi kadın ve erkeklerle birlikte “Mykonos’ta çılgın tatil” anısı pozları vermek serbest. Eşcinsel çiftlerin yoğunlukta olması nedeniyle, daha çok erkek dansçıların ilgi gördüğünü de eklemek gerekiyor. Gösteri gece de bitmiyor, “dolunay partisi” ya da başka adlarla yapılan partilerde eğlence sabahlara dek sürüyor. Gece partileri için bir uyarı, saat 01.30’dan önce bu partilere gitmeyin. Asıl eğlence, bu saatte başlıyor…
Mykonos plajlarının en ünlülerinden biri de Super Paradise. Bu plaja Paradise plajından, ya da Gialos plajından kalkan küçük teknelerle ulaşılabiliyor. “Super”liği bu plajda nüdistlerin bulunmasından kaynaklanıyor. Ancak nüdistlerin sayısı yüzde 10’u aşmıyor, plajın en uzak köşesinde çeşitli uluslardan bir grup insan çıplak denize giriyor, güneşleniyor. (Bir zamanlar aslında bu plajın tamamı nüdistlerinmiş, ancak zamanla seyircilerinin artması –insanların çıplak beden görmek için aynaya bakmak yerine bu plajlara koşmaları- nedeniyle azınlığa düşmüşler.) Plajın diğer müşterileri bu insanların “röntgenci”lerinden oluşuyor. “Röntgenciler”in merak, şaşkınlık, utanç, mahçubiyet, gülme arasında gidip gelen hallerini izlemek daha ilginç. Meraklı seyircilerinden bunalan nüdistler ise, yeni ıssız koylar aramaya başlamışlar…


Santorini: Güneşin, kraterin, romantizmin adası
Santorini, güneşin, kraterin , büyüleyici görüntülerin ve romantizmin adası. Antik zamanlarda meydana gelmiş volkanik patlamanın izlerini taşıyan simsiyah kömürleşmiş kayalar, denizden yükselen teraslar üzerinde kurulu mavi-beyaz evleri, dar sokakları ve kartpostallarda turistleri çağıran görkemli gün batımı görüntüleriyle en gözde Yunan adalarından biri…
Mykonos’tan Santorini’ye hızlı feribotla 2.5 saatte ulaşmak olası. (Kötü havalarda hızlı feribotlar çalışmıyor ve normal gemilerle bu süre 5 saati aşabiliyor) Gemi Santorini’ye yaklaşırken ilk izlenim, düş kırıklığı. Gemi taş ocağı gibi, yeşilden eser bulunmayan kayalık bir koya doğru yaklaşıyor. Çevrede kömürleşmiş dev kayalıklar uzanıyor. Gemiden çıkıp yerleşim merkezinin bulunduğu alana gelince Yunan adalarının tanıtıldığı kartpostallardaki o büyüleyici görüntü bir tansık gibi karşınıza çıkıyor. Beyaz badanalı evler, kıyıları mavi boyalı pencereler, kubbeli küçük kiliseler, birbirinden güzel, küçük havuzlu oteller, begonviller, evlerin önünde sardunyalar, fesleğenler. Daracık yollar, denize kuşbakışı tepeden bakılan görkemli manzaralar. Durup soluklandığınız, denize baktığınız her nokta ayrı bir seyir terası, fotoğraf çekme noktası. Hele güneş batarken. Buranın “balayı adası” olarak anılması ve dünyanın çeşitli yerlerinden çiftlerin bu adada evlenmek için yıllar öncesinden sıraya girmesinin nedeni bu çarpıcı görüntüler olmalı. Üstü açık bir arabadaki gelinikli genç kız ile smokinli erkek bu bilgiyi hemen doğruluyor. Biraz sonra güneş batarken “Santorini’de düğün” fotoğraflarının en çarpıcısını çektirecekler…
Dar sokaklar, dik yokuşlardan kıyıya yürüyerek inmek kolay değil. İki ulaşım aracı var. Katırlar ve teleferik. Katır trafiği yoğun, ancak katır pisliği kokan uzun ve dar sokaklardan yürümek, ya da katıra binmek istemiyorsanız teleferikle beş dakikada limana inmek ya da yukarı çıkmak olanaklı. Santorini’nin geçmişine bir yolculuk yapmak için, limandan kalkan teknelerle volkan turuna katılmak gerekiyor. 3500 yıl önce Santorini’deki volkan patlamış ve bu şiddetin sonucunda Ada’nın ortası sular altına gömülmüş . Kayıp şehir Atlantis’in burası olabileceğini düşünen arkeologlar var. Kızgın lavlar o dönem adada yaşayanların sonu olmuş. Yüzyıllar sonra ise bu doğal felaket, adanın turistik potansiyelinin temelini oluşturmuş. Kömürleşmiş kayalar, dev çukurlar, ateşle gelen ölümün dehşetinin bugüne ulaşan izleri. ( Siyah kömürleşmiş taşlardan yapılan turistik eşyalar her yerde satılıyor.)
Kömürleşmiş kayalar ve derin çukurları görmek için yapılan uzun ve yorucu bir yürüyüşten sonra, sıcak, kırmızı -biraz çamurlu- sularda yüzme molası veriliyor. Arkasından turistler Thirasisa adasında nefesleniyor. Kıyıdaki lokantalar önündeki kocaman ızgaralarda kalamarlar, ahtapotlar, balıklar pişiriliyor. Bu davetkar kokuları izleyerek seçilen bir lokantada öğle yemeğinizi yiyebilirsiniz. Santorini şaraplarıyla ünlü. Bu nedenle yemeklerde mutlaka Santorini şarapları denenmeli. Ayrıca, adadaki bağlarda şarap tadımı yapılabilir, ya da şarap, uzo ve volkanik taşlardan hediyelik eşyalar alınabilir. Santorini plajlarıyla ünlü değil. Ancak, çevresindeki çeşitli plajlarda siyah volkan kumu üzerinde yürüyebilirsiniz, güneşlenebiliriniz.
Santorini’de küçük bir arkeoloji müzesi var. Bu müze çok zengin değil. Asıl görülmesi gereken, volkanik patlamadan sonra evlerden çıkarılmış ve volkan külü altında binlerce yıl çok iyi bir şekilde korunmuş olan duvar resimlerinin sergilendiği Thira Müzesi. Restore edilmiş eksik parçaları modern tekniklerle tamamlanmış , rengarenk duvar resimleri patlama öncesi yaşamdan kesitler gösteriyor.
Santorini bir rüya adası gibi. Geziden geriye çarpıcı görüntüler, büyüleyici gün batımı fotoğrafları ve mavi-beyaz unutulmaz fotoğraflar kalıyor…
---------------------------------------------------------
Nasıl gidilir?
Bir özel havayolu şirketinin İstanbul’dan Mykonos’a Perşembe ve Pazar günleri seferleri var. Uçakla 50 dakikada Mykonos’a ulaşılabilir. Mykonos’tan Santorini’ye hızlı feribotlarla geçilebilir. Tüm yolculuğu feribotla da yapmak olanaklı. Kuşadası’ndan Samos’a, oradan Mykonos ve daha sonra da Santorini’ye feribotla gidilebilir. Kuşadası-Samos arası 2 saat, Samos-Mykonos arası ise 6 saat. Deniz yolculuklarının biraz maceralı olabileceği, hava koşulları nedeniyle saatlerde sarkmalar olabileceğini gözardı etmemek gerekiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder