5 Mart 2012 Pazartesi

Stockholm

Müzeler kenti Stockholm
Picasso’nun, Matisse’in, Munch’un ücretsiz görülebildiği ülke
333 yıl sular altında kalan Vasa gemisi, müzeye ‘demir atmış’
Uçağınız Stockholm’e inerken, önce mavi-yeşil bir mucizeye “merhaba” diyorsunuz. Denizin üzerine serpiştirilmiş adalar, adacıklar, adaların arasında kanallar, köprüler, yemyeşil ormanlar karşılıyor turistleri. Kente neden “Kuzey’in Venedik’i” denildiği hemen anlaşılıyor-. Arlanda Havaalanı’ndan kente doğru ilerlerken her adımda bir refah ülkesinde turist olmanın farkını görüyorsunuz. Yemyeşil, bakımlı, doğayla uyumlu, tertemiz bir kent. Sokaklarda diğer Avrupa kentlerindeki gibi evsizler, dilenciler yok. İsveçliler turistlere çok yardımcı oluyor, neredeyse herkes İngilizce konuşuyor. Daha havaalanında konuştuğunuz ilk görevli, birkaç günlük metro kartı almamanız konusunda –pahalı olacağını söyleyerek- uyararak yardımcı oluyor. Bindiğiniz otobüsün kadın sürücüsü otobüsü kenara çekip elinizdeki haritadan yol tarif ediyor. Kıyıda bir bankta soluklanıp haritada yerinizi belirlemeye çalışırken, hemen bir İsveçli yanaşıp nereyi aradığınızı sorup yardım öneriyor…
Stockholm “Sular içindeki güzel” diye anılıyor. 20 ada üzerinde kurulan kentte bütün yollar adalara, kanallara, köprülere çıkıyor. Kenti dolaşmak, sürprizlerini görmek için mutlaka kanal turlarına katılmak gerekiyor. Bu turlarda buharlı gemilerle dolaşırken, kentin tarihiyle ve çevrenizde gördüğünüz binalar, adalarla ilgili bilgi veriliyor. Buharlı gemilerle çevredeki bazı adalara da gitmek olası.
Kentin sokakları, meydanları uçaktan gördüklerinizi her an yeniden doğruluyor, çoğaltıyor. Her yer yemyeşil parklar, yürüyüş alanları, bisiklet yolları ile çevrili. Kentteki bisiklet kullanımının yoğunluğu çok dikkat çekici. Sokaklarda, parklarda bisikletle dolaşanların yanı sıra, özürlüler, yaşlılar ve çocuklar dikkati çekiyor. Özürlülerini, yaşlılarını evlere hapsetmeyen bir sosyal refah ülkesinde olduğunuzu hemen anlıyorsunuz. Özürlüler ve çocuklular her yerde gözetilmiş. Orta kapıdan bebek arabasıyla kolayca otobüslere binen kadınları görünce, kendi ülkenizde çocuklu bir kadının bebek arabasıyla bir otobüse binmesinin olanaksızlığını düşünüp imreniyorsunuz. Kentin sokaklarında, meydanlarında sık sık hoş sürprizlerle karşılaşıyorsunuz. Bir meydanda, 1950’li yılların müziklerini çalan bir orkestra karşılıyor turistleri. Yaşlı çiftler dans ediyor. Gençliklerini müzikle anıp, pistte salınıyorlar. Aynı meydanda bir sonraki gün ise, bu kez rap müziği yapan gençler var sahnede.
Unesco’nun korunması gereken dünya kültür hazineleri kapsamına aldığı Gamla Stan ( eski şehir) Stockholm’ün ilk yerleşim merkezi. 13. yüzyılda kurulan kent merkezinin tarihsel dokusu olduğu gibi korunmuş. Daracık Arnavut kaldırımı sokaklar, 300-400 yıllık görkemli binalar ile eski şehir turistlerin gözdesi. Kraliyet sarayını gezmek, Nobel edebiyat ödüllerinin seçici kurulu İsveç Akademisi’ni görmek olası. Nobel Müzesi’ni ziyaret edip, bugüne dek ödül almış bilim adamlarını, edebiyatçıları selamlayabilirsiniz.
Stockholm bir müzeler kenti. Bunlardan en ünlüsü Vasa Müzesi. Bu müzede 1628 yılında ilk seferine çıkarken batan savaş gemisi Vasa sergileniyor. Bu görkemli gemi tamamlandıktan sonra törenle denize açılmış, ancak 20 dakika sonra alabora olup batmış. Kıyıda izlemeye gelen kral ve davetlilerin şaşkın bakışları altında sulara gömülen gemideki 150 gemiciden çoğu boğularak ölmüş. Açık denizlerle tanışamayan bu kocaman gemi 333 yıl suyun altında kalmış. Vasa gemisi 1961 yılında çıkarılmış. Geminin denizden çıkarıldığı gün resmi tatil ilan edilmiş ve televizyondan da naklen yayınlanmış. Deniz suyu çok tuzlu olmadığından fazla yıpranmamış olan gemi elden geçirilerek adına bir müze kurulmuş. Bu müzede ikili bir sergileme yapılıyor. Bir yandan Vasa gemisini, gemiden arta kalanları, üzerindeki ahşap heykelleri, süsleri, denizcilik malzemelerini görüyorsunuz. Diğer yandan, geminin denizaltından çıkarılma süreciyle ilgili ayrı sergiler var. Video gösterileri, gemideki hayata ilişkin canlandırmaların yer aldığı bölümler müzedeki dikkat çekici alanlar arasında yer alıyor. Müze gemiyi ışıktan ve daha fazla yıpranmak korumak için son derece karanlık. Müze, geminin tamamı çevresine inşa edilmiş durumda ve altı kat yükseliyor. Her kattaki balkonlardan geminin başka bir bölümünü inceleyip fotoğraf çekebiliyorsunuz. Vasa çok görkemli bir gemi. Üç yüzyıl boyunca bozulmadan dayanması, bu kadar az bozulmuş olması çok şaşırtıcı. Stockholm’de bazı müzeler ücretsiz, Vasa ücretli olan müzeler arasında yer alıyor. Çok ilgi gören bu müze ile, su altından çıkarma masrafları çoktan karşılanmış olmalı.
Kentte onlarca müze var. Modern Sanatlar Müzesi, Ulusal Müze, Vikingler Müzesi v.s. v.s. Modern Sanatlar Müzesi ücretsiz. Hiçbir ödeme yapmadan bir müzeye girmek, salonlarda Picasso, Dali, Matisse, Munch, Andy Warholl’un yapıtlarını görmek turistler için hoş bir sürpriz. Üstelik, bir de Paul Mc Carthy’nin yerleştirmeleri sergisi var. Depo gibi geniş bir alanda, kaotik, karmaşık nesneler ve video gösterileri çarpıcı, vurucu, rahatsız edici, garip, şaşırtıcı. Belki de, modern sanatın hedefi tam da budur. Tuvalete gittiğinizde bir başka sürpriz sizi bekliyor. İçeride elektronik aygıtlarla gözetlenen bir tuvalet maketi var. O maketi gördükten sonra dışarı çıktığınızda bu kez tuvalet girişindeki kocaman ekranlardan yansıyan tuvalet içi görüntülerini izleyip çarpılıyorsunuz. “Acaba biraz önce de seyredilen ben miydim” yanılsamasını yaşıyorsunuz, oysa gözlediğiniz sadece o maketin içi . Bir gün Modern Müze’ye yolunuz düşerse, “sarsıcı, çarpıcı, şaşırtıcı” eserleri gördükten sonra o muhteşem manzaralı kafesinde bir kadeh şarap içmeyi unutmayın.
Stockholm’e gidip de Tunç Okan’ın ilk yönetmenlik denemesi olan Otobüs filminin çekildiği ünlü meydanı görmemek olmaz. Anadolu’dan iş için eski bir otobüsle Stockholm’e getirilen ve bir otobüs içerisinde meydana bırakılan 9 Türk’ün öyküsünün anlatıldığı bu film bir dönem uzun tartışmalara yol açmıştı. Otobüs şoförü bu kişilerin pasaportlarını ve paralarını alıp kaçarken, otobüsü terk etmemeleri talimatını veriyordu. Açlık sonunda otobüsten çıkan bu 9 insanın Stockholm’le karşılaşması, yaşadıkları çaresizlik ve panik görüntüleri belleklere kazınmıştı. Sansürcüler tarafından Türkleri aşağıladığı savunulan bu filmin gösterimi Türkiye’de yasaklanmış, ancak daha sonra Danıştay kararıyla izlenebilmişti. Otobüs filminden bu yana çok sayıda yurttaşımızın yolu Stockholm’e düştü. 12 Eylül askeri darbesinden sonra İsveç’e kaçanların sayısı az değildi. Bugün, özellikle Konya Kulu ilçesinden gelenlerin hatırı sayılır bir ağırlığı var. Kentte karşılaştığımız Türkçe konuşan iki kişinin de Kululu olması dikkat çekiciydi. Konuştuğumuz Kululu bir taksi şoförü, “getto”larda yaşadıklarının altını çizerken ekliyordu: “Yabancıların, Türklerin Avrupa’da en rahat ettiği yer İsveç’ti. Almanya’da falan insanlar sürünürken, biz burada çok rahat koşullarda yaşıyorduk. Göçmenlerin birçok hakkı vardı. Ama artık yabancı düşmanlığı burada da artmaya başladı. Hiçbir şey eskisi gibi değil.”


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder