8 Mayıs 2013 Çarşamba

Ece Temelkuran'dan Düğümlere Üfleyen Kadınlar

Ece Temelkuran’dan kadınların üstüne peri tozu


Ece Temelkuran, Düğümlere Üfleyen Kadınlar romanıyla kadınları can evlerinden yakalıyor, gururlandırıyor, onurlandırıyor, kutsuyor...Kelimeleriyle kucaklıyor, yaralarına merhem sürüyor, saçlarına yaseminler-erguvanlar takıyor, “biz kazandığımızda masal kazanacak” diye yüreklendiriyor...Onlara cesaret büyüsü yapıyor, üstlerine peri tozu serpiyor...

Roman, “Dans edebilecekleri bir devrim” ve “kadınları seven bir tanrı” isteyen kadınların yollarda geçen hikayesi. Bu yol ve yoldaşlık hikayesinde tüm kahramanlar kadın; erkekler “figüran”. Üstelik, bu kadınlar aşk hikayelerinde “kurbanlıkları” üzerinden kahramanlaştırılan kadın karakterlere de hiç benzemiyor. Bildiğiniz “kahraman” kadınlar; önce kendi hayatlarının “kahramanı”, sonra da ülkelerinin...Hem geleneklere, toplumsal kurallara meydan okuyorlar, hem de ülkelerinin kaderine el koymaya kalkışıyorlar...

  Ece Temelkuran’ın kitabı Orta Doğu’da geçiyor. “Ne kadar sevilse de tamir olmayan o yaralı coğrafyada”. Mekanlar Tunus, Libya, Mısır, Lübnan. Yazarla birlikte dört kadın bu coğrafyada yollara düşüyor. “Bir kadın ya da bir ülke nasıl sevilir sahiden” diye öğrenmek ve öğretmek, anlamak ve anlatmak için. Romanın üç kadın kahramanı da aşkla yaralı. “Muhteşem ve benzersiz”, gizemli, çok sırlı, bol hikayeli Madam Lilla, Tunus’taki başkaldırıya katılmış “dünyayla başa çıkabilen ama kalbiyle baş edemeyen” dansöz Amira, “kimsenin iyileştirmediği” yaralarla malul Mısırlı akademisyen Maryam ve işinden atılmış Türkiyeli kadın gazeteci. Dört kadın bir intikam peşinde yollara düşerken; arka planda “yasemin devrimi” diye anılan protestolar da var, Tahrir meydanı da, kadın tarikatları da. “Arap baharı” metaforuna çok yaraşan hayaller ve coşkular da; hiç yakışmayan hayal kırıklıkları da...

Kitabı okurken, kendimi o Orta Doğu'lu kadınlarla sanki bir çay sohbetindeymişim gibi hissettim, ya da - daha iyisi- birlikte kafa çekiyormuşuz gibi. Dertleşiyor, küfrediyor, dünyaya meydan okuyormuşuz gibi. Hem erkeklere, hem iktidarlara hadlerini bildirip, cezalarını kesiveriyormuşuz gibi. Hiç tanımadığımız kadınlarla birbirimize yaralarımızı gösteriyor ve sonra karşılıklı susuyormuşuz gibi. Aynı bıçaklarla, -ayrı dillerde olsa da- aynı kelimelerle, aynı bakışlarla yaralandığımızı görüp; şaşarak, şaşırmayarak, hüzünlenerek, kahrolarak, hicranlanarak, neşelenerek kadeh kaldırıyormuşuz gibi...Ve hatta “Kadın kadının kurdudur” laflarına inat, “Kadın kadının düğümlere üfleme yoldaşıdır, şerefe...” diyerek...

Erkeklerin kadınları sevmeyi öğrenmesi yetmez, kadınların da birbirini sevmeyi öğrenmesi gerekir. Ya da hatırlaması. İşte, Ece Temelkuran bu kız kardeşlik ruhunu hatırlatıyor; birlikte kadere, kedere, dünyaya meydan okumayı anlatıyor. Kadınların erkeklere kendilerini nasıl sevdirecekleri, onları nasıl sevecekleri kadar; birbirlerini nasıl sevecekleri üzerinde de kafa yormaları gerekiyor herhalde. Düğümlere Üfleyen Kadınlar, kadınların önüne bu hayat ödevini de koyuyor...

Ece Temelkuran kadınlara özgüven aşılıyor, cesaret veriyor. Aşk karşısındaki kırılganlıkları, dağılıp gidivermelerine karşı şöyle iyice bir sarsıyor. Madam Lilla, “Bir kadın bir adamı terk etmez, bir kadın bir hayali terk eder” diyor. Ve, Kraliçe Dido’nun yazıtlarında “Ah! Tanrılar, kendi hikayesini yazabilen ölümlüleri eşitleri gibi severler” deniliyor. Ahh kadınlar! Ölümlüsü, ölümsüzü, kraliçesi hep -hadi 'çoğu kez' diyelim- aşka yenilmeye nasıl da gönüllü olur? Ya da, “Seni ben kuruyorum yabancı. Hayalinden daha eksik olma, beni utandırma” diyen bir kadın karşısında hangi erkek “tam” olabilir?

Romanda yer alan Dido'nun yazıtları ile Muhammed'in mektupları şiirsel metinler. Bu metinler, aşkta yüzyıllar içinde değişen ve değişmeyenleri gösteriyor. Ece Temelkuran, söylencede bile kadınların yenilgisine razı gelmiyor. Kartaca’yı (günümüzde Tunus) kuran ilk kraliçe Dido’nun hikayesinin “son”unu içine sindirememiş olmalı ki, yeniden yazıyor. Söylenceye göre; Troya'dan kaçanlar Aeneas önderliğinde kendilerine yeni bir yurt ararken Kartaca'ya ulaşmışlar. Kraliçe Dido, Aeneas'a aşık olmuş. Ancak Aeneas gizlice kaçmış ve buna dayanamayan Kraliçe Dido kendini öldürmüş. Ece Temelkuran, Kartaca kızlarına “tılsımın kendi nefeslerinde olduğunu öğreten” Dido’nun aşk yenilgisinin içinden yeni bir yol, yeni bir umut hikayesi çıkarıyor...

Romandaki kadınlar yaralarına tutulmuyor, tutunmuyor, onlarla tutuşturuyor dünyayı...Yazar, “yaradan sonra intikam” “gözyaşını içip acıyı öfkeye dönüştürme” nasihatı veriyor kadınlara. Madam Lilla’nın kalbini kıran Jezim Anwar’dan intikamını da kitabın sonunda onu fena halde karikatürize edip, yerlerde süründürerek alıyor. Jezim Anwar’a gerçekte ne oldu bilmiyoruz. Ama, Ece Temelkuran kelimeleriyle cezasını veriyor.

Ece Temelkuran'ın feminist romanı Ayla Kutlu'nun Kadın Destanı ve Latife Tekin'in on bin yaşındaki bilge kadını Muniar'ın yanında kendine yer açıyor. Kitaptaki güçlü kadınlardan Mısırlı Firdevs Hanım, kadınları içlerindeki tanrıçayı dışarı çıkarmaya çağırıyor. Kadınlar için sıraladığı “tanrıçalık” kuralları bir kadın manifestosu gibi:

“Bir: Asla yapmadığınız bir şey için özür dilemeyin. İki. Kendinizi gereğinden fazla açıklamaya çalışmayın. Üç: Asla başarılarınızı hafife almayın. Dört: Hiçbir zaman lafa 'Yanlış düşünüyor olabilirim ama...'diye başlamayın. Beş: İstemediğiniz sorulara asla cevap vermeyin. Altı: Hayır demekten kaçınmayın. Yedinci kuralı ise kendiniz koyacaksınız. Bu her tanrıçanın hakkıdır.”

Her kadın, her kadın okur 7. kuralı kendisi yazabilir. Ben, “İçinizdeki mızmız, şikayetçi, hep ağlamaya meyilli, kurban adayı kadını öldürün” diyorum. Thelma ve Louise filmini bilirsiniz. İki kadının kaçış ve yol hikayesi. Düğümlere Üfleyen Kadınlar da, bir başka coğrafyada geçen yol-yoldaşlık ve intikam hikayesi. Üstelik bu kez hikayenin sonu iyi bitiyor. Kadınlar arabalarını Grand Kanyon’dan uçuruma doğru sürmüyorlar, dünyanın üstüne üstüne doğru sürüyorlar...Masal “kazanıyor”...
_____
Düğümlere Üfleyen Kadınlar, Ece Temelkuran, Everest Yayınları, 471 sayfa
-----------------------------
Cumhuriyet gazetesi Ankara ekinde 6 Mayıs 2013 tarihinde kısaltılarak yayımlandı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder