12 Ağustos 2013 Pazartesi

Ahmet Erhan “imzalı” sürpriz


Ah
Bazı şairler hayatınızın içinden geçer... Bazı şiirler hayatınızın kavşaklarından ses verir... Bazı dizeler “gençliğiniz” demektir... Ahmet Erhan gibi... “Alacakaranlıktaki Ülke” gibi... “Paltomun bir cebine ölümü, bir cebine hayatı koydum”, “Bugün de ölmedim anne” gibi...

Ahmet Erhan gençliğimizin karanlık günlerinin şairi. Dünyayı değiştirmeye kalkıştığımız ve yenildiğimiz günlerin. 12 Eylül darbesinin, faşizminin hayatımıza vurduğu kapkara damganın günlerinin şairi. Evlerde termosifonlarda kitaplar yakılırken, “Yakılan kitapların dumanları tüterdi bacalardan/ Ben yanan her sözcüğe tek tek gözyaşı döktüm” diye yakılan kelimeler için yas tutan şair. Sonra “Tabutunun başında bir arkadaşın” ağıtlar söyleyen ve “Bugün de ölmedim anne” diye şükreden. Acılı kuşağının şiirini mezarlıklardan, uçurumların kıyısından, karanlıkların içinden kefenlerin, tabutların, mezar taşlarının üzerine yazan şair. Karanlığı anlatan, ama yine de en azından yalnız olmadığımızı, bir yerlerde acı kardeşlerimiz, hayal akrabalarımız olduğunu duyuran ve miniminnacık bir umudu yeşerten...


Ahmet Erhan’ın “Akdeniz’e dönmesinden” sonra, kitaplıkta “1981 Behçet Necatiğil Şiir Ödülü”nü kazanmış olan Alacakaranlıktaki Ülke’yi buldum. Yılmaz Aysan’ın yaptığı kapkara kitap kapağından yere bakan genç adam çok genç, çok hüzünlü. Ben, sevdiği kitapların içinde çiçekler kurutanlar kuşağındanım.  Alacakaranlıktaki Ülke’nin içinden de kurutulmuş yaseminler çıktı. Kokusuz, cansız, kırılgan, incecik, kupkuru, beyazı sarıya çalmaya başlamış, bir dokunmalık ömürleri kalmış. Ama kitabın içindeki şiirler, o karanlık günlerin iklimini, sesini capcanlı duyuruyor...

Kitapta “Milattan Önceki Şiirler”i aramaya başladım. Hani, “Her şey bir acının bilincine varmakla başladı/ Bir taşı kaldırıp bakmakla, bir kapı açmakla” diye başlayan şiirler. Ve 80. sayfada Şair’le karşılaştım. (O yıllarda şairler ve yazarlar şimdiki kadar kolay ulaşılır değildi. İmza günlerinin heyecanlı, büyülü, hatta şiirli bir yanı vardı. Ve ben şairlere sevdiğim şiirlerinin bulunduğu sayfaları imzalatırdım) Unutmuşum, üniversite yıllarında İzmir’de imzalatmış olmalıyım. Tam da en sevdiğim şiirin olduğu sayfaya “Türey Arkadaş’a, ‘milattan sonrası’nı da yazabilmek için. Sevgiyle, dostlukla” diye imzalamış. Tarih, 15 Mayıs 1982.

Kitabın içinde bir başka sürpriz daha vardı. Çizgili bir defterden kopartılmış bir sayfaya şiirlerden bana geçenleri yazmışım:

“Sanki uzun yıllar yaşamış, uzun acıları tatmış, tedirginlik, korku, gözyaşı ve ölümlerle dolu bir ömürle yaşlanmış bir adamın son sözleri bu şiirler. Oysa Ahmet Erhan henüz 23 yaşında. Ne acı! Bu yaştaki bir genç kapkara bir kapağı olan kitabında alacakaranlığı anlatıyorsa ne acı! Boğazımda bir yumru, yüreğimde acı ağladım. Bir yaşama sığmayacak kadar acıyı yüklenmiş.”

31 yıl sonra aynı sayfaları okuyorum. Aynı yumru boğazımda...
--------------
Alacakaranlıktaki Ülke, Ahmet Erhan, Lir Yayınları, 89 sayfa.
----------------------
12 Ağustos 2013 tarihinde Cumhuriyet Gazetesi Ankara ekinde yayımlandı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder