12 Haziran 2011 Pazar

Alberto Manguel'e "Okumanın Tarihi"

'Sevgili' kitaplar, 'kahramanlaşan' okurlar

Okur bazen bir mürit, bazen başkaldıran bir kuşkucu, bazen Söz'ün peşinden giden bir kahraman, bazen bir suç ortağı, bazen de baştan çıkarılmış bir âşık. Necip Asım Yazıksız'ın ''Kitap'' adlı yapıtı ile Alberto Manguel'in ''Okumanın Tarihi'' adlı kitapları; tabletlerden kitaplara, sansür ateşlerinden darağaçlarına kitabın ve okurun serüvenine ışık tutuyor.

http://tureykose.blogspot.com/2011/06/alberto-manguele-okumann-tarihi.html



Umberto Eco, Gülün Adı adlı kitabının ilk cümlesinde ''Başlangıçta Söz vardı ve Söz tanrı katındaydı ve Söz tanrıydı'' diyor. Ya okur? Kayıtsız şartsız teslimiyet içinde bir kul mu, edilgen bir seyirci mi, yoksa Söz'e ulaşmak için darağaçlarını göze alan bir kahraman mı? Okur bazen bir mürit, bazen başkaldıran bir kuşkucu, bazen Söz'ün peşinden giden bir kahraman, bazen bir suç ortağı, bazen de baştan çıkarılmış bir âşık. Necip Asım Yazıksız'ın ''Kitap'' adlı yapıtı ile Alberto Manguel'in ''Okumanın Tarihi'' adlı kitapları; tabletlerden kitaplara, sansür ateşlerinden darağaçlarına kitabın ve okurun serüvenine ışık tutuyor.
Kitap ve okuma üzerine yazılmış iki kitap, okuru yüzyıllar süren uzun bir tura çıkarıp suç ortağı, yoldaş, kardeş olduğu ''diğer'' okurlarla tanıştırıyor. Bir tablet, bir papirüs, bir kitap üzerinde buluşanların ortak serüveninden sayfalar aktarıyor. Şaşkınlık, duygudaşlık, coşku ve saygı içinde sayfadan sayfaya, yüzyıldan bir başka yüzyıla, bir ülkeden bir başkasına götürüyor okuru.
Dilbilimci ve tarihçi olan Necip Asım Yazıksız, ''Kitap'''ı 1893 yılında yazmış. İletişim Yayınları'nın 10. yılını kutlamak için yayımladığı ''Kitap'', ''Ey okur, senin de benim gibi kitap dostu olduğuna şüphe yoktur. Sevgilide birleşmemiz, bizi birbirimize rakip etmez, yakınlaştırır'' diye başlıyor. Yazar, İstanbul'da 200 kitap dostu olduğuna dikkat çekerken, bir gün 2000 olacak okurların düşünü kuruyor. ''Benim yazdığım, sevgilinin tarihi niteliklerini bildiren bir kıtadır; kasidelerini de benden daha güçlüleri tanzim etsin, seve seve okuyalım'' diyor. Sonrasında yazıdan alfabeye, harften rakamlara, kâğıttan papirüse, kalemden hokkaya, yazma eserlerden kütüphaneceliğe dek çeşitli konularda bilgilendiriyor okuru. Yazar, kitap delileri ile kitapseverlere de bir bölüm ayırmış. ''Kitap deliliği hastalığının Milad'ın 16. Yüzyılında en ziyade İngilizlerde görüldüğünü, vaktiyle Yunanistan ve Roma'da bulunduğu'', ''kitap delilerinin kitapseverlere benzemediğini, onların yalnız kitap toplamak istediğini'' aktarıyor.
Yazıksız'ın kitabından Heredot'un dokuz kitabını halka okuduğunu, bir zamanlar Roma ve Yunanistan'da yemek zamanları kitap okumaya memur esirler bulunduğunu öğreniyoruz. Ve, kitapçıların büyük büyük dedelerini:
''Eski zamanlarda kitapçılar, kitap yazanlar ve nâsihler idi. Atina kitapçı dükkanlarına işsizlerle akıllı adamlar toplanırdı. Yazarlar bu dükkânlara gelerek kitabını okur ve sahaf efendiye beğendirirse, o da kitabını istinsah (kopya) için gereken masrafları üzerine alırdı.''
Borges'in okuyucusu Manguel
Yazıksız'dan bir yüzyılı aşkın süre sonra bu kez Alberto Manguel, okurun, kitabın tarihteki izlerini sürüyor. ''Okumanın Tarihi'' adlı kitabı Fransız Prix Medicis ödülünü kazanan Manguel'in ''okurluk'' öyküsünde, Ulusal Kütüphane Müdürlüğü'ne getirildiği yıl kör olan Borges'e kitaplar okumak gibi çok etkileyici bir sayfa da var. 5 dilde okuyup yazan, çeviriler yapan Manguel, ''Okumanın Tarihi'' kitabında kil tabletlerden CD-ROM'lara, kitap okumak için tasarlanmış yataklardan kütüphanelere, kitap hırsızlıklarından daraağaçlarında sonlanan trajik okurluk öykülerine dek çok zengin bir dünyada dolaştırıyor çağdaş okuru.
Kitaplarla dolu evlerde doğmamış, ilkokul yıllarında eline ders kitapları dışında kitap verilmemiş, ''Gözlerin bozulur, okuma'' uyarısıyla sık sık karşılaşmış olanlardansanız; kitaplarla ilişkinizde ta en başından gayri meşru bir yan vardır. Misket oyunlarının ödülü Tommiks, Teksas, Kaptan Swing, Zagor ciltlerini ders kitaplarının arasına saklayıp okumamış olanlar, matematik kitapları arasında İki Sene Okul Tatili, Robinson Cruose gibi kitapları yakalatmamış olanlar bunun anlamını, kitaplardaki hayatın cezaları göze aldıran baştan çıkarıcılığını çok iyi kavrayamaz. Manguel kitabında çağdaş okuru, okurluklarıyla kahramanlaşan tarihteki suç ortaklarıyla tanıştırıyor:
''Afro-Amerikan köleler okumayı yüzyıllar süren bir uğraş vererek, zorluklarla ve yaşamları pahasına öğrendiler. Öğrenme öyküleri, kahramanlık öyküleri gibidir. Doc Daniel Dowdy, 'ilk yakalanışında kırbaçlanırdın, ikincide ucu demir topuzlu kırbaçla döverlerdi. Üçüncü yakalanışında işaret parmağından bir boğumu keserlerdi' diyor. Güneyde başkalarına okuma yazma öğretmeye çalışan köleleri asmak yaygın bir uygulamaydı.''
Yasaklar, kadınlar söz konusu olduğunda daha da katmerleniyor. Manguel'in kitabından ortaçağda kadınların okumasına pek iyi gözle bakılmadığını, ''Rahibe olmak istemiyorlarsa kızların okuma yazma öğrenmeleri uygun düşmez. Öğrenirlerse, geliştiklerinde aşk mektupları gönderip, kabul edebilirler'' benzeri görüşlerin dile getirildiğini öğreniyoruz. Günün kitapları arasında kendi seslerini bulamayan Heian kadınlarının kısmen okumalarına izin verilenlerin sayısını arttırmak için kendi edebiyatlarını ürettiklerini ve ''kadın yazısı'' olarak anılan yeni bir yazı dili yarattıklarını da.
''Okumanın tarihinde papirüslerden günümüzün kitaplarına dek sansürcülerin ateşleri yanar'' diyen Manguel, M.Ö. 213 yılında Çin İmparatoru Şih Huang-ti'nin okumaya son vermek amacıyla ülkedeki tüm kitapları yaktırmaya çalıştığını aktarıyor. Ve, Freud'un kitaplarının ''insan ruhunun soyluluğu adına alevlere atıldığını'', Şili'de General Pinochet liderliğindeki cuntanın ''bireysel özgürlüğe davetiye, geleneksel otoriteye başkaldırmaya davetiye çıkardığı'' gerekçesiyle Don Kişot'u yasakladığını da...
Diderot'tan eşine müstehcen kitap diyeti
Kitapta eğlenceli okurluk öyküleri de var. 1781 yılında, ruhunu yücelteceklerin dışında bir şeyler okumayı reddeden eşine Diderot'un birkaç hafta boyunca edebiyatın müstehcen örneklerinden oluşan bir diyet uygulaması gibi. Henry Miller'ın ''bütün iyi okumalarını tuvalette yapması, Ulysses'in yalnızca tuvalette okunabilir bölümleri olduğunu'' söylemesi ve Ömer Hayyam'ın şiirlerinin açık havada okunmasını önermesi gibi.
Diderot, ''Kim efendi olacaktır? Yazar mı, okur mu'' diye soruyor. Herhalde ''yazarın efendiliği'' yazdıktan sonra bitiyor. Okur, kitabı eline aldığında ''efendi'' oluyor ve sonrası ondan soruluyor. Manguel, Kafka'nın Dönüşüm'ü için yapılan çeşitli değerlendirmeleri aktararak bu görüşü somutlaştırıyor:
''Kafka'nın dostu Gustav Janouch onu dinsel ve etik bir öykü olarak nitelendirdi. Bertolt Brecht için o 'tek gerçek Bolşevik yazar'ın yapıtıydı. Macar eleştirmen Gyorgy Lucas'a göre yoz burjuvazinin tipik bir ürünüydü. Borges'e göre Zenon'un paradokslarının yeni bir anlatımıydı.''
Kitapta cehaletin utanmazca saldırganlaştığı dönemlerle ilgili öyküler de var:
''Borges bir defasında 1950 yılında Peron tarafından entelektüellere karşı düzenlenen popülist bir gösteride göstericilerin, ayakkabıya evet, kitaba hayır, diye bağırdıklarını anlatmıştı. Ayakkabıya evet, kitaba evet, karşılığı kimseye inandırıcı gelmemişti.''
''Ayakkabıya evet, kitaba evet''. Borges haklı: ''Dünyadaki her şey bir alıntıya ya da bir kitaba geri götürüyor.''

Okumanın Tarihi/ Alberto Manguel/ Yapı Kredi Yayınları/ 415 s.
Kitap/ Necip Asım Yazıksız,/ İletişim Yayınlarının 10. Yıl Armağanı/ 211 s.
-----------------------------------------------------------------
Cumhuriyet Kitap ekinde  3.01.2002 tarihinde yayımlandı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder