1 Haziran 2011 Çarşamba

Murathan Mungan’ın Mardin’i ‘Taş kent’te ‘Paranın Cinleri’ni okumak

Murathan Mungan, “Bazı şairler, bazı yazarlar ‘memleketlerini’ düşündürürler” der. Evet, “bazı” kitaplar okurlarını “bazı” kentlere götürür. Murathan Mungan’ın kitaplarını, özellikle de “memleketini” anlattığı “Paranın Cinleri”ni okuyan hangi okur bir gün mutlaka yolunu Mardin’e düşürmek istemez ki? Murathan Mungan’ın dinlerin, dillerin kaynaştığı-savaştığı o çok uzak zamanlardan-diyarlardan gelen masallarını, “şair” olarak taşların dilini çözdüğü “Metal” kitabındaki şiirleri okurken hep o “taş kent”i görmek istedim.
Eğer çok isterseniz bir gün kitaplar sizi o “kente” götürüyor. CHP’nin Mardin’de 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü için düzenlediği toplantı nedeniyle “gazeteci” olarak geçtiğimiz hafta bu kente giderken yanıma bir kez daha okumak için bu kitabı aldım. Mungan öncelikle -ve de özellikle- Mardin’in yazarı. Nasıl Kafka’nın Prag’ı, James Joyce’un Dublin’i, Yaşar Kemal’in Adana’sı, Ayla Kutlu’nun Antakya’sı, Orhan Pamuk’un İstanbul’u varsa; Murathan Mungan’ın da Mardin’i var. Yazar, “Gökyüzüne komşu bir kalenin eteklerine kurulmuş bir taşkent” diyor bu kent için...
Mardin’de sokakları dolaştık, Deyrülzafaran Manastırı’nı, Kasımiye Medresesi’ni, Sabancı Müzesi’ni gezdik. Sık sık karşımıza çıkan camaltı şahmeran resimleri Mungan’ın “Cenk Hikayeleri”ni anımsattı. Murathan Mungan Mardin’de taşın şiirini, o kültürler mozayiğinin bazen rengarenk bir masala dönüşen, bazen kahredici bir dram olarak karşımıza çıkan öykülerini anlatıyor kitaplarında. “Paranın Cinleri”ni dönüşte, uçakta okuyabildim. Murathan Mungan’ın kentinin masal atmosferini görmek -sadece görmek, bir kente nüfuz etmek, bir kenti anlamak birkaç saatlik turistik geziyle olmuyor- okurun kavrayışını güçlendiriyor. Çocukken bir geyiğe tutulan yazarın çocukluğundan yetişkinliğine yaşam öyküsünden bazı anları-anıları fotoğraflar ve onların öyküleriyle zenginleştirdiği bu küçük kitap Mardin’e bir güzelleme. Çocukluğa bir ağıt, çocuklukta kalan masal günlerine özlem.
Paranın Cinleri”ni okurken, Murathan Mungan’ın masallarındaki, oyunlarındaki, şiirlerindeki bazı kahramanları esinleyen kişilerle tanışıyorsunuz. Geceleri karşıda Suriye’nin ışıklarına bakarken “bir tür sınır bilgisinin erken yaşta, uç coğrafyası komşu ve öteki...” kavramlarıyla nasıl erken bir tanışma yaşadığını. Ya da yazarın “Mahmud ile Yezida”da kullandığı “çember” metaforunun kökenini. Yazar, babasının iş gezilerinden birinde arabanın penceresinden gördüğü bir manzarayı anlatıyor: Çevresine daire çizilen bir adam etrafını kuşatan kalabalık tarafından taşlanıyor ama Yezidi olduğundan ve inancına göre daire kutsal olduğundan, çizilen daire bozulmadan bu dairenin dışına çıkamıyor. Mungan “Bu inancı gülünç bulanların da başka türlü görünmeyen daireler içinde olduğunu ve bunun dışına çıkamadığını çok sonra anlayacaktım” diyor. Evet, “Ya dışındasındır çemberin/ ya da içinde yer alacaksın.”
Yazmadan kurtulamazsınız belki bazı cinlerden” diyor Mungan. Çocukluğuna giderek, anı dehlizlerinde dolanarak, labirentlerde kaybolarak cinlerini kovabilmiş mi bilinmez. Mungan kitabını “Sahi ey okur, beni hiç gördünüz mü” sorusuyla bitiriyor. Mardin’i görün, “Metal” kitabında bir dizede “Kendim için bile büyük bir tehlikeyim artık/ilerliyorum/içimdeki yer çatlağı boyunca” diyen Mungan’ı “görün”...

Cumhuriyet Ankara Eki'nde yayımlandı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder