1 Haziran 2011 Çarşamba
“Seyirlik” köşeler, “teşhirci” yazarlar
Görsel iletişim çağında “söz” “görüntü” karşısında mevzi kaybederken; köşelerini görselleştiren “köşe sahipleri” çağa kolaylıkla ayak uydurdu. “Memleket meseleleri” üzerinde kafa yoran, kendi yaşamından söz etmek zorunda kalsa mahcup bir edayla “biz” diye yazan yazarlar çoktan “dinozor” ilan edildi. Yazarlar -elbette bazıları- köşelerini “renklendirdi”, “görselleştirdi” ve “okura açıldı”! Okurlarından hayatlarının hiçbir ayrıntısını esirgememeye başladılar. “Yazarınız tatilde”, “yazarınız aşık”, “yazarınız hamile”, “yazarınızın Viagra deneyimi” v.s...
http://tureykose.blogspot.com/2011/06/seyirlik-koseler-teshirci-yazarlar.html
Köşelerde “fikir” devrinden “ben” devrine geçildi...
Özel yaşamının çeşitli ayrıntılarını -fotoğraflar eşliğinde- okurlarıyla paylaşmaktan kaçınmayan Ayşe Arman -başarılı röportajlarını ayrı tutmak gerekir- ilgi görünce, diğer birçok gazetede de “taklitleri” türemeye başladı. “Aşık olurum, gezerim, yerim, içerim; size de anlatırım” yazarlarının sayısı çoğalırken, cüretkarlıkları da artmaya başladı. Samimiyet “itirafçılıkla”, cesaret “densizlikle” karıştırılırken; “okur” da “yazar”ına uyup “seyirci”ye -hatta “röntgenci”ye- dönüşmeye başladı.
Bir zamanlar feminizmin önde gelen sloganlarından biri “Özel olan politiktir” sloganıydı. O günlerde, özel hayatlardan kapitalist sistemin sorgulamasına varılırdı. “Özel” hayatlar sorgulanırken “Yiyin, için, gezin, tozun, sevin, sevişin kolaycılığıyla yetinilmez” denilirdi...
Dünyayı değiştirmeye kalkışmak gibi büyük iddiaları, düşleri olmayanlar; dünyanın -yazarlıklarının(!?)- merkezine kendilerini koydular. Bazı kadın yazarların özel yaşamlarına ilişkin en mahrem ayrıntıları bile yazması eleştiri konusu olurken, “erkek” yazarların “özel hayat” kavgaları da sütunlarına yansımaya başladı. Yazarlar erkek olunca, işin içine biraz şiddet, tehdit, meydan okuma, küfür de giriverdi. Haşmet Babaoğlu ile Ahmet Hakan’ın kavgası küfürleşme, tehdit ve karşılıklı hakaretlerle sütunlarına yansımıştı. Refik Erduran’ın viagra deneyimini okurlarıyla paylaşan yazar olarak basın tarihine geçtiği unutulmadı.
Özel yaşamlarını anlatmaya, göstermeye meraklı “köşeciler” edebiyat kahramanları arasına da girmeye başladı. Mehmet Eroğlu, “Kusma Klübü” romanında Bibi adlı kadın gazeteci karakterini işlerken, magazin gazeteciliğine verip veriştiriyordu:
“Magazin dediğimiz çoğu zaman röntgencilik değil mi? Başkalarının hayatı çekicidir; ama kendi hayatını anlatırken; tabii bu durumda sergilerken diyeceğiz, eğer edebiyat ya da sanatı seçmemişsen, biz buna pornografi deriz.”
Artık, “fikir”leri değil, “özel hayatı” merak edilen -ettirilen- köşecilerimiz var. Köşe sahipleri sütunlarında özel yaşamlarını “teşhir ediyor”, okurları da “seyrediyor”...
Cumhuriyet Ankara Eki'nde yayımlandı.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder