William Faulkner’ın Ses ve Öfke romanı, 20. yüzyılın çağdaş Amerikan edebiyatının klasiklerinden. Sıradan insanların büyük trajedilerinin romanı. Nobelli yazar, bu kitabı birkaç kez yazmış. Romanın ilk bölümü, okur için sınav anlamı taşıyor. Bu bölümün zorlu, kafa karıştırıcı sayfaları aşılıp, ikinci bölüme geçildiğinde kitap açılıyor. Okumak, kavramak, anlamak biraz daha kolaylaşıyor. Ama sadece “biraz!”
29 Haziran 2011 Çarşamba
20 Haziran 2011 Pazartesi
D. H. Lawrence'dan "Gökkuşağı"

'Yağmur'la 'güneş', 'ateş'le 'kül' arasında
Lawrence'ın başyapıtlarından biri olarak değerlendirilen Gökkuşağı, yazılışından 91 yıl sonra hâlâ taze, hâlâ canlı, hâlâ inandırıcı, sağlam bir roman.
Eğer son günlerde seçtiğiniz kitaplar nedeniyle arka arkaya düş kırıklıkları yaşadıysanız; hemen kitaplığınızdan D.H. Lawrence'ın Gökkuşağı'nı indirebilirsiniz, ya da bir kitapçıya gidip satın alabilirsiniz. Klasikler, okur düş kırıklarına her zaman iyi gelir. D.H.Lawrence, sevginin, sevecenliğin, cinselliğin, "canlı" kadın-erkek bedenlerinin yazarı. 19. yüzyılın daha çok sınıf çelişkilerine dayalı aşk romanlarında kahramanların bedenleri yok gibidir. Büyük romantik aşklarla ruhlar gökyüzüne doğru kanatlanırken, bedenler çoğu kez aşağıda unutulmuş görünürdü. Hayatta nasıl yatak odasının kapısı sıkı sıkıya kapalı tutuluyorsa, edebiyatta da öyleydi. D.H.Lawrence, bu kapıyı açtı. Hem de sonuna kadar. Stendhal romanın "yol boyunca gezdirilen ayna" olduğunu söyler ya; Lawrence bu "ayna"yı cesaretle, döneminin ahlak kurallarına meydan okuyarak kadın erkek cinselliği üzerine tuttu.
12 Haziran 2011 Pazar
Alberto Manguel'e "Okumanın Tarihi"
Okur bazen bir mürit, bazen başkaldıran bir kuşkucu, bazen Söz'ün peşinden giden bir kahraman, bazen bir suç ortağı, bazen de baştan çıkarılmış bir âşık. Necip Asım Yazıksız'ın ''Kitap'' adlı yapıtı ile Alberto Manguel'in ''Okumanın Tarihi'' adlı kitapları; tabletlerden kitaplara, sansür ateşlerinden darağaçlarına kitabın ve okurun serüvenine ışık tutuyor.
Lawrence Durrell'den 'Avignon Beşlisi'
Romanlarına düş kurduran bir yazar
Lawrence Durrell kimileri için "Muhteşem Lawrence", kimileri için bir oryantalist. Kendisi bir yazıda "Frenkler Doğu'ya gittiğinde ya bu insanları gözlemler, ya da onlardan kötü edebiyat yapar" diyordu. Durrell'ın "kötü edebiyat" yapmadığı açık. Avignon Beşlisi'nde okuru yine labirentlere sokuyor, yolunu kaybettiriyor, başını döndürüyor. Durrell'ın dünyasında gezinmek kolay değil, o pek de tekin olmayan yazarlar soyundan... O; tutkunun, ölümün, aşkın en mahrem, en zorlu, en gizemli, en karanlık yüzlerini yansıtan bir söz büyücüsü...
Lawrence Durrell kimileri için "Muhteşem Lawrence", kimileri için bir oryantalist. Kendisi bir yazıda "Frenkler Doğu'ya gittiğinde ya bu insanları gözlemler, ya da onlardan kötü edebiyat yapar" diyordu. Durrell'ın "kötü edebiyat" yapmadığı açık. Avignon Beşlisi'nde okuru yine labirentlere sokuyor, yolunu kaybettiriyor, başını döndürüyor. Durrell'ın dünyasında gezinmek kolay değil, o pek de tekin olmayan yazarlar soyundan... O; tutkunun, ölümün, aşkın en mahrem, en zorlu, en gizemli, en karanlık yüzlerini yansıtan bir söz büyücüsü...
'Büyük Yolculuk'tan 'Beyaz Dağ'a Jorge Semprun
Birileri yazmak için geri döner
Semprun kitaplarında hayatına sızan ölümü anlatırken, yaşananların dehşetini de ölümsüzleştiriyor. Yazar, bir kitabında "artık yanan insanın kokusunu anımsayanların kalmadığını" söylüyor. Nazi kamplarından geçen milyonlar soğuk istatistiklere, hayatları da tarih kitaplarındaki uzak bilgi notlarınadönüşüyor.
Semprun kitaplarında hayatına sızan ölümü anlatırken, yaşananların dehşetini de ölümsüzleştiriyor. Yazar, bir kitabında "artık yanan insanın kokusunu anımsayanların kalmadığını" söylüyor. Nazi kamplarından geçen milyonlar soğuk istatistiklere, hayatları da tarih kitaplarındaki uzak bilgi notlarınadönüşüyor.
2 Haziran 2011 Perşembe
Ayla Kutlu’ya Saygı Sempozyumu
Artık birileri yaşayan yazarlarımıza sahip çıkıyor. Bilkent Üniversitesi 2006 yılında Leyla Erbil için bir sempozyum düzenlemişti. Geçtiğimiz günlerde de, Yeni Yüzyıl Üniversitesi ile Adalar Belediyesi işbirliğiyle Ayla Kutlu sempozyumu düzenlendi. 25-26 Mayıs günleri İstanbul Büyükada’da gerçekleştirilen “1. Kadın Yazarlar Sempozyumu: Ayla Kutlu Edebiyatı” toplantısının arkasında iki kadın var. Bunlardan biri Yeni Yüzyıl Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Günseli Sönmez İşçi, diğeri Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Dilek Direnç. Prof. Dr. Günseli Sönmez İşçi; gelecek yıl Erendiz Atasü için bir sempozyum düzenleneceği haberini verdi.
1 Haziran 2011 Çarşamba
Ankara'da Behzat Ç. 'fenomen'i
Emrah Serbes'in "Her Temas İz Bırakır" ve "Son Hafriyat" romanlarının başkomiseri "Behzat Ç.", bir dizi kahramanı olarak ekranlarda görünürken kısa sürede "Che"li şehir efsanelerinin konusu oldu. Serdar Akar'ın yönettiği dizide Behzat Ç., alışılmış "kahraman-babacan" polis tiplerine karşı bir tür "anti kahraman" olarak "sahici" bir karakter çiziyor ve gazetelerin 3. sayfalarında yer bulan cinayetlerin izini sürüyor.
“Seyirlik” köşeler, “teşhirci” yazarlar
Görsel iletişim çağında “söz” “görüntü” karşısında mevzi kaybederken; köşelerini görselleştiren “köşe sahipleri” çağa kolaylıkla ayak uydurdu. “Memleket meseleleri” üzerinde kafa yoran, kendi yaşamından söz etmek zorunda kalsa mahcup bir edayla “biz” diye yazan yazarlar çoktan “dinozor” ilan edildi. Yazarlar -elbette bazıları- köşelerini “renklendirdi”, “görselleştirdi” ve “okura açıldı”! Okurlarından hayatlarının hiçbir ayrıntısını esirgememeye başladılar. “Yazarınız tatilde”, “yazarınız aşık”, “yazarınız hamile”, “yazarınızın Viagra deneyimi” v.s...
Murat Uyurkulak’tan Bazuka
Murat Uyurkulak Tol ve Har’dan sonra bu kez Bazuka ile okurun karşısına çıkıyor. Aşk, yalnızlık ve şiddete dair öykülerde edebiyatta çoktandır unutulan “sokaktaki adam”lar başrollerde... Yazar, hayatın “başrol” vermediği “mağlupları” anlatıyor ve onların “tarafından” bakıyor hayata...
Cumhuriyet’le Büyümek
1982 yılında İzmir Büro’ya “stajyer” olarak girmemin üzerinden neredeyse 30 yıl geçti. O dönemin İzmir Temsilcisi olan Hikmet Çetinkaya beni gazeteye stajyer olarak alırken küçük bir sınavdan geçirmişti. Bu, gazetecilikten çok bir “okur”luk sınavıydı. Nâzım Hikmet, Attilâ İlhan ve Cemal Süreya’dan şiirler bildiğim anlaşılınca gazeteye stajyer olarak kabul edilmiştim. Gazetecilikte “edebiyat yapmak” hemen göze batar; ancak edebiyatla akrabalığın katkısı da yadsınamaz. Bakınız; Işık Kansu’nun yazıları, röportajları...
Selçuk Altun’dan Bizans Sultanı
Selçuk Altun, son romanı olan Bizans Sultanı ile “zengin-güçlü-zeki-bibliyofil (kitapsever-kitap kurdu)-estet” ve “erkek” kahramanlarına bir yenisini daha ekliyor. İstanbul’da yaşayan kahramanı aracılığıyla Bizans tarihine, gizemli, bulmacalı, oyunlu bir serüvene götürüyor okurlarını. Bizans resmi tarihine göre imparator Xl. Konstantinos Osmanlı’ya kılıç sallarken ölmüş. Selçuk Altun, bazı tarihçilerin Konstantinos’un Avrupalı Hristiyan krallıklardan destek sağlayarak imparatorluğunu diriltmek üzere kaçtığı değerlendirmelerine kulak vererek romanını kurgulamış. Konstantinos’un gizli servetini ve sürgündeki tahtını emanet ettiği soyluların oluşturduğu Nomo adlı gizli örgüt vasiyetini yerine getirmek üzere torunlarını arar. Kahramanımızın vasiyeti öğrenebilmesi için aşamalı sınavlardan geçmesi gerekir. Bu sınavlar okuru entellektüel-tarihi bulmacalara, Bizans tarihinin izlerinin arandığı İznik, Antakya,Trabzon ve Kapadokya’ya götürüyor.
Stendhal’ın ‘Ayna’sından Aşka Bakmak
Klasiklere dönmek; güncel, sığ, moda okumalarda yaşadığınız düş kırıklıklarına her zaman iyi gelir. Okuru arındırır, yüceltir, daha yüksek bir düzeye çağırır ve götürür.
Stendhal’ın “Kırmızı ve Siyah”ını okurken bir kez daha okur olarak bu “yükselme” duygusunu yaşadım.
Murathan Mungan’ın Mardin’i ‘Taş kent’te ‘Paranın Cinleri’ni okumak
Murathan Mungan, “Bazı şairler, bazı yazarlar ‘memleketlerini’ düşündürürler” der. Evet, “bazı” kitaplar okurlarını “bazı” kentlere götürür. Murathan Mungan’ın kitaplarını, özellikle de “memleketini” anlattığı “Paranın Cinleri”ni okuyan hangi okur bir gün mutlaka yolunu Mardin’e düşürmek istemez ki? Murathan Mungan’ın dinlerin, dillerin kaynaştığı-savaştığı o çok uzak zamanlardan-diyarlardan gelen masallarını, “şair” olarak taşların dilini çözdüğü “Metal” kitabındaki şiirleri okurken hep o “taş kent”i görmek istedim.
Bir Ankara ve Ankaralılar Kitabı: ‘Bir Aşk Bir Hayat Bir Şehir’
Güven Tunç’un “Bir Aşk Bir Hayat Bir Şehir” kitabı; “Ankara’nın mekânları, zamanları, insanları”na ve “bir zamanların Ankarası’na” bir anmalık. Kızılay’ın akasya ağaçlarıyla dolu, Kurtuluş Parkı’nın fidanlık olduğu, Dikmen’de at koşturulan günleri anlatan Ankara sakinlerinden naif, kalender, sıcak sesler...
‘Adanmış Hayatlara Sevgi-Saygı Duruşu’
Bugünlerde arka arkaya Patti Smith’in “Çoluk Çocuk” ve Oya Baydar ile Melek Ulagay’ın “Bir Dönem İki Kadın-Birbirimizin Aynasında” kitaplarını okudum. Kadınların yazdığı bu kitaplar sanata, devrime, aşka “adanmış” hayatlara saygı-sevgi duruşu...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)